Hayalet Yasaklar...

16 Ocak 2009 Cuma

Siyaseti ayrıca değerlendirmeye gerek olmadığını sanıyorum.

Çünkü güvenilirlik sıralamasında en sonda yer aldığını belirtmek, kamuoyunda oluşmuş olan kanıyı özetlemeye yetiyor.

Aynı değerlendirmede yayın organları daha yukarıda, kişilik olarak gazeteciler onun üstünde, yargı da daha üstte yer alıyor.

Ancak hemen belirtmeliyim ki içinden geçmekte olduğumuz süreçte, hem medya, hem gazeteciler, hem de yargı önemli ölçüde yaralanmış durumda.

Görüntünün böyle olmasına karşın, kurunun yanında yaş da yanar örneğinin tersine kurallara uyanları da sorumlu tutmak mümkün değil.

Ama unutmayalım ki istisnalar kaideyi bozmaz kuralı da geçerliliğini sürdürüyor.

***

Halkın bilgilenme hakkını, gazetecilerin de haberlere ulaşma, yayma, eleştirme ve yorumlama haklarını yok saymadan bir değerlendirme yapmak durumundayız.

Bu nedenle de Yukarıdaki hakları yok sayan yasa maddeleri nasıl yapılabilir sorusuna yanıt bulmamız gerekiyor.

Ergenekon (son günlerde Orgenekon diyenler de var) soruşturması sürecinde yaşananları anımsayalım.

Gözaltına alınanların emniyetteki ya da cumhuriyet savcılığındaki ifadeleri daha mürekkebi kurumadan televizyon ekranlarında, ertesi gün de gazetelerde tefrika edilmeye başlanıyor.

İşin ilginç yanı da yandaş medyada çalışmayan birkaç uzman gazeteci dışında, ayrıntıların daha çok yandaş medya olarak nitelendirilen yayın organlarında yayımlanıyor olması.

İfadelerin bilerek ve istenerek sızdırıldığı kuşkularını giderme konusunda ne İçişleri Bakanlığından ne de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı sıfatını da taşıyan Adalet Bakanından atılmış tek bir adım var.

Gazeteci, ele geçirdiği haberi yazar arkadaş diyen meslektaşlarımıza söyleyecek sözümüz pek yok.

Zaten gazetecileri değil, uygulanamayacak maddelerin taslaklarını hazırlayan bürokratları ve onları yasalaştıran siyasetçileri sorgulamak gerekiyor.

Basın Yasasında, Türk Ceza Yasasında ve Ceza Muhakemesi Yasasında yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacı ile getirilmiş çeşitli sınırlamalar var.

Örneğin, Basın Yasasında iddianame hazırlanıp ilgili mahkemeye sunulmadan, hazırlık soruşturması dosyasında yer alan cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme işlemlerinin ve diğer belgelerin içeriğinin açıklanmasını suç olarak tanımlayan özel bir madde yer alıyor.

Merak ediyorum, yasanın hazırlanması sürecinde, bu maddenin eski Basın Yasasında da yer almasına karşın uygulanamadığını, yeni yasa döneminde de uygulanamayacağını dile getiren gazetecileri ciddiye almayanlar bugün ne düşünüyorlar? Uygulamaya maddeler yazmaktan mutlu mudurlar?

***

Erdoğan, dünkü AKP Meclis grup toplantısında Yasama, yürütme ve yargı birbirinin işine karışamaz dedi. Oysa anayasaya göre yargı, çeşitli düzeylerde yasama ve yürütmeyi denetlemekle görevli.

Yürütmenin yargıya karışmaması görüşüne karşı çıkmak ise olanaksız. Ama o zaman da Adalet Bakanı ile müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda ne işi olduğuna, bu yargı görevlileri ile ilgili inceleme ve soruşturma iznini niye Adalet Bakanının verdiğine ve bu işlevin bakanlıkta görevli Adalet müfettişleri tarafından yapıldığına da mantıklı bir açıklama getirmek gerekiyor.

***

Kanun yapmadaki kafa karışıklığının çeşitli nedenleri olduğu biliniyor.

Bir neden de ben ekleyeyim. Kanunların nasıl yapılacağını belirleyen kanuna, anakanun değil de anayasa diyoruz. Kanunların yapılmasınıyasama olarak nitelendiriyor ve bu yetkinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğunu anayasaya koyuyoruz. Ama nedense yasa değil de kanun yapıyoruz.

Acaba kanun denince aklımıza her telden çalınabilecek sazı anımsatan bir tercih geliyor da onun için mi yasa diyemiyoruz?

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları