Bağış Erten

O maç bu maçtı, olmadı

04 Kasım 2015 Çarşamba

Şunu çok iyi öğrendik hepimiz: Şampiyonlar Ligi’nde tek bir şeyle maç kazanamazsınız. Birileri iyi oynarsa yetmez, herkes iyi oynayacak. Yetenek yetmez, sonuna kadar mücadele de olacak. Taraftarın gelmesi yetmez, stat tıklım tıklım dolacak. Deplasmanda mısın? Herkes birleşecek tek yürek gibi çarpacak. Peki bunların hiçbiri iki tarafta da yoksa? O zaman ya eşitlikle sönüyor maç. Ya da rastlantılar, hatalar, dikkatsizlikler belirliyor oyunu. Dün akşam onca gole rağmen, akışa baksanız kanaati golsüzlüktü karşılaşmanın. Ama sakarlıklar işi kötü bozdu. Aslında Podolski’nin füzesiyle dengelendikten sonra “maç böyle biter” fikri ağırlıktaydı. Ama fikir yetmiyor. İcraat da önemli.
Filmin sonunu söyledik, peki seyr-ü sefer nasıldı? İlk düdük çaldıktan sadece birkaç dakika sonra Hamza Hamzaoğlu’nun kafasında ilk satranç hamlesi belirmiş olmalı. Çünkü sorular gelmeye başlamıştı bile. Ev sahibi olmanın gazıyla, rakip ne istediğini daha ilk saniyeden ortaya koyarsa ne yaparsanız? Her iki devrenin başında da takımınız adeta üç pası bir arada yapamayacak kadar pres yiyorsa?.. Daha 15 dakika geçmeden vizyona hafta sonu girecek olan Emin Alper Filmi’ne nazire yaparcasına ortada büyük bir “Abluka” varsa...

İkinci tercih
İki ihtimal var. Ya ev sahibi takımın başlangıç hevesinin geçmesini beklemek. Ya da yeni bir sistemle takımı dönüştürmek. İlkini tercih etti Galatasaray. Sıkıntılı dakikalarda çok da pozisyon vermeden devam ediyorlardı. Bu bir çıkış yolu yaratabilirdi. Haklı da çıktılar. İlk 20 dakikanın sonunda mengene çözüldü. Devre biterken Benfica’nın oyunu da, maçın genel temposu da tavsamıştı.
Muhtemelen ikinci yarıda aynı plan tutar diye düşündü Hamza Hoca. Tutmadı. İlk gol istenmeyen anda geldi. Cevap ise tam zamanında. Buraya kadar sıkıntı yoktu. Gelin görün ki ikinciyi kimse beklemiyordu. Takımı çok da üstün değilken golü attı Luisao. İnsiyaki bir oyunla, emprovize hamleler yapıyorlardı. Duran toptan yenmezse gol olması zordu. Zor olan oldu. Bakmayın ikinciyle sadece üç puanlık farka. Bu maçın kaybedilmesi demek, Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray’a ayrılan sürenin neredeyse sonuna gelinmesi demek. Yazık oldu. Bu gruptan çıkılırdı. Bu Benfica geçilirdi. İş artık mucizeye kaldı.

Doğru bildiğin yolda...
Tabii ki, tekil olarak bu maçı değerlendireceğiz ve ne oynandığı üzerinden karşılaşmaya bakacağız. Ama gene de Galatasaray kiminle oynadı, biraz olsun görmek, düşünmek lazım değil mi? Tarihinden, kartalından, Portekiz futbolundan, ya da Eusobio’dan bahsetmiyorum. Son üç sezonu anlatmak, anlamak için yeterli. 2013 yılında normalde bir kulübün yaşayacağı en büyük travmayı yaşadı Benfica. Avrupa Ligi’nde Fenerbahçe’yi yarıfinalde eleyip finale çıkmışlardı. Ligde Porto’nun önünde liderdiler. Portekiz Kupası’nda ise Guimares’le karşılaşacaklardı. Üç kupa alabilirlerdi. Hiçbirini alamadılar. Porto’yla ligde oynadıkları kader maçında 90’da gol yiyip şampiyonluğu kaybettiler. Chelsea karşısında yine 90’da devrildiler. Kupada da 80 dakika önde götürdükleri maçı son bölümde yitirdiler. Bununla da kalmadı. Sezon sonunda Rodrigo, Cancelo ve Andre Gomes 60 milyona Valencia’ya gitti. Cavaleiro’da 15 milyona Monaco’ya.
Ama asıl hikâye bundan sonra başladı. Kadro değişti ama teknik direktör değişmedi, yönetim değişmedi, anlayış değişmedi. Bildikleri yolda ısrar ettiler ve sonraki sezon Portekiz’de üç kupa kaldırdılar. Tarihlerinde bunu ilk kez başardılar. Yetmedi gene Avrupa’da final oynadılar. Bu sefer penaltılarla kaybettiler ama yılmadılar. Bir sonraki sezon gene şampiyon Benfica’ydı. Bu üç sezonluk periyotta tam sekiz kupa kaldırdılar.
Yani demem o ki, yenilgilerden yılmamak lazım. Tevfik Fikret’in de dediği gibi doğru bildiğin yolda yalnız da kalsan yürüyeceksin.

Dolu statları özlüyor insan
Benfica tribünlerini görünce şaşırdım doğrusu. Estadio da Luz belki de Avrupa’nın en güzel futbol adreslerinden biridir. Tribünler her daim maçın içinde ve dolu olur sanıyorduk. Değildiler. Seyirci ortalamaları 46 bin civarı olmasına rağmen büyük boşluklar vardı. Şaşırdım. İnsan elinde çivi varsa her şeyi çivi gibi görüyor. O yüzden gözüm ilk oraya takıldı. Bir zamanlar futbol ambiyansıyla fiyaka basan bir ülkenin futbolseverleri olarak mahzun mahzun oturur haldeyiz ve bunlar dikkatimizi çekiyor.

Durum vahim
Kendimize bakalım. Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde bu sezon seyirci ortalaması 33 bin civarı. 32 takım arasında 17. sırada Sarı-Kırmızılılar. Ligi düşünüp buna da şükür demeyin. Daha vahim bir veri var elimizde. Doluluk oranları söz konusu olduğunda iş hepten sarpa sarıyor. Cim Bom yüzde 63’lük oranla 32 takım arasında 28. sırada. Daha altta yer alan takımlar ise; garip bir şekilde dünkü Benfica, savaş mağduru Şaktar, eski günlerini arayan Dinamo Zagreb ve Valencia. Bir de şöyle ifade edelim ki, iyice anlaşılsın. 52.650 kişilik TT Arena’da passolig öncesi Şampiyonlar Ligi seyirci ortalaması 44 binlerdeyken şimdi 10 bin azalmış. Bunun bir tek Galatasaray’a özgü olmadığını gayet iyi biliyoruz değil mi?
Asıl soru şu: Başta kulüplerin ve federasyonun ilgili birimleri olmak üzere asıl olarak yetkililerin söz konusu durumdan kaygı duyması gerekmez mi? Biz ne diye gelin güvey oluyoruz ki? Garip!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları