Öztin Akgüç

Türkiye'nin Dünya Siyasetindeki Yeri

01 Mart 2013 Cuma

“Lider ülke”, “Ortadoğu’nun parlayan yıldızı”, “Tarih Ankara’dan yönlendiriliyor”, “Tarihin önünde koşuluyor” gibi övünmelerde, övgülerde gerçek payı ne kadar? Türkiye’nin bölgesel uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerini de dikkate alarak irdelemeye çalışayım.
Türkiye’nin dünya ülkeleriyle siyasal, ekonomik, coğrafi, dini nedenlere, temellere dayanan çok yönlü ilişkileri olduğu söylenebilir. Türkiye’nin ilişkili olduğu önemli bölgesel, uluslararası siyasal ve/veya ekonomik örgütler ve oluşumların resmi şöyle çıkarılabilir.
Türkiye’nin 1960’lı yılların başından beri Avrupa Birliği’ne katılma projesi, hedefi var. Süreç başladığında o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) altı üyesi bulunuyordu. Günümüzde Avrupa Birliği’ne dönüşen örgütün 27 üyesi var. Büyük bir olasılıkla yakın gelecekte Hırvatistan’ın da katılımıyla üye sayısı 28’e çıkacak olan Avrupa Birliği’nde Türkiye’nin, ucu açık üyelik müzakereleri hâlâ sürüyor.
Türkiye, 1969 yılında kurulan İslam Konferansı Örgütü (Teşkilatı -İKT- Organization of Islamic Conference - ICO) üyesi; yine bu örgüt çerçevesinde kurulan İslam Kalkınma Bankası’nın (Islamic Development Bank) kurucu ortağı.

\n

***

\n

Türkiye, 1960 yılında Paris konvasiyonuyla oluşturulan, sanayileşmiş Batılı ülkeleri ekonomik bir çatı altında toplayan İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (Organization for Economic Cooperation and Development - OECD) başlangıçtan itibaren üyesi.
Türkiye, girişimi ve öncülüğüyle 1992 yılında kurulan ve 1999 yılında uluslararası örgüt kimliği kazanan Karadeniz Ekonomik İşbirliği’nin (Black Sea Economic Cooperation - BSEC) etkin kurucu üyesi. Bu örgütün halen aralarında Rusya, Yunanistan, Ermenistan ve Sırbistan’ın da bulunduğu 12 üyesi var.
Türkiye, öte yandan NATO ve Avrupa Birliği’ne alternatif olarak düşünülen, temeli 1996 yılında atılan, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’dan oluşan, başlangıçta
“Şanghay Beşlisi” olarak anılan, 2001 yılında Özbekistan’ın da katılımıyla Şanghay İşbirliği Örgütü -ŞİÖ- (Shanghai Cooperation Organisation - SCO) adını alan oluşuma, ifade yerindeyse, göz kırpıyor.
Tüm bu çok yönlü ilişkilere, üyeliklere bakıldığında Türkiye’nin dünya siyasetinin odağında olduğu düşünülebilir. Gerçek öyle mi? İrdelemeye çalışayım.

\n

***

\n

Türkiye’nin AB’ye üye olamayacağını, ilişkilerin başlangıcından beri öngörenler arasında bulunuyorum. Bunun nedenlerini zaman zaman dile getirmeye çalıştığımdan yinelemeyeceğim. Birlik, entegrasyon, bütünleşme için nasıl ifade ederseniz ediniz, ortak noktaların olması gerekir. Sorgulanabilir; Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Bulgaristan AB’ye girdi. Hırvatistan da büyük olasılıkla yakın gelecekte girecek; Türkiye niçin üye olamasın?
Kanımca bu sayılan ülkelerin AB üyeliği siyasal nedenlere dayanıyor. 1990’lı yılların başlarında SSCB dağıldıktan, COMECON sona erdikten sonra, bu ülkelerin ortada kalmamaları, tekrar Rusya’nın güdümü altına girmemeleri, siyasal ve ekonomik yapı olarak komünizme yönelmemeleri için bir şemsiye altına alınmaları gerekli görüldü. ABD’nin özellikle Başkan,
Clinton’ın desteğiyle bu koruma şemsiyesi AB oldu. Hırvatistan, Almanya’ya çok yakın. Ayrıca Yugoslavya’nın parçalanmasında da etkin rol oynadı. Bu nedenle de AB üyeliği ödülünü hak ettiğini düşünüyorum.
Türkiye’nin AB üyeliği için siyasal bir neden de yok. Türkiye ŞİÖ’ye göz kırpsa da, alternatif diye gösterse de böyle bir birlikteliğe olanak yok; zaten siyasal şaka diye yorumlanıyor.
Türkiye’ye siyasal açıdan biçilen rol, ABD’nin Ortadoğu’da ikinci sınıf taşeronluğu. Geniş kitlelerin vatandaşlık bilincine ulaşamaması, politikacıların çapı, medyanın kalitesi, işadamlarımızın kapasitesi, bürokratlarımızın düzeyi, ne yazık ki Türkiye’ye böyle ikinci sınıf rol verilmesinde etken oluyor. Eşbaşkan filan gibi kişisel egoyu okşayan sözcükler bir yana, acı gerçeği görelim. İkinci sınıf taşeron diyorum, en çok kayrılan imtiyazlı İsrail olgusu varken daha iyi tanımlayacak sözcük bulamıyorum.
Geniş kitleler vatandaşlık bilincine ulaşmadıkça, ne yazık ki boş övünmeler, övgüler sürecek ama sonuç değişmeyecek.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Büyüme balonu 20 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları