Pınar Öğünç

Avukatların bile zor girdiği merkez

11 Aralık 2015 Cuma

Kumkapı, bulunduğu tarihi yarımadanın kadim ruhunu yansıtmakla birlikte, örneğin kıraathanelerinde “wi-fi” yazabilen, turistlerin rotasında bir mahalle. Şu dünyanın en tuhaf görüntüsü olabilir: Diyelim Ayasofya'yı gezip seyyar satıcıdan kafasına fes alan bir grup turist Kumkapı'daki bir binanın tel örgülerinden bağıran insanların fotoğrafını çekiyor... Bilmedikleri dillerde yardım çağıranlar...

Bu bina İl Göç İdaresi Müdürlüğü Geri Gönderme Merkezi. İçeride “sorunlu” göçmenler, varsa haklarında yürütülen soruşturmayı, sınırdışı edilmeyi bekliyor. Afrikalılar var, Suriyeliler, Afganlar, Türkmenistanlılar, Özbekler, Iraklılar. Sayılarını tam bilemiyoruz, anlatılan çok ama örneğin cezaevlerine her saat girme hakkı bulunan avukatlar buraya istedikleri gibi giremiyor. Değil ki ziyaretçi. Cezaevini andıran ama cezaevlerinden dahi daha muğlak uygulamalardan söz edilen yerler...

Tam karşısındaki lokantada dokuz yıldır çalışan Salim Bakkal, “Bütün gün bağırış eksilmiyor. Esnaf şikayet etmiş geçenlerde” diyor, “son zamanlarda daha da arttı bağırışlar”. Zaten geçen hafta içeride bir isyan çıktı, göçmenler yataklarını yaktılar. Yine.

Türkmenistanlı Cemile yukarı kadınlar koğuşuna, 24 yaşındaki kardeşine bağırıyor. İkisi de gündelik temizlik işlerinde çalışıyorlar. Cemile'nin sigortası varmış ama vize süresi geçen kardeşi üç gün nezarette tutulup iki gün önce buraya getirilmiş. Haber alabilmek için gelmiş.

Kucağında beş aylık Muhammed, Iraklı Bilan da bekliyor ama kocası Kani'yi camdan görme şansı yok. Erbil yakınlarında kasap dükkânı varmış Kani'nin, iş umuduyla Türkiye'ye gelmişler, Fatih'te arkadaşlarının yanında kalıyorlar. Daha 20'lerinin başındaki Bilan'ın geliri yok, “Muhammed'e bende süt var” diyor. Kani 10 gündür içeride ve ne olacağını hiç bilmiyor, buruk buruk gülüyor.

Yanlarına yaklaştığım bir grup Ganalı ürküyor konuşmaya. Kara derileri panikten büyümüş gözlerinin beyazını daha da büyük gösteriyor. Arkadaşlarını bekliyorlarmış, âkıbetini bilmedikleri arkadaşlarını.

İnsan onuruna aykırı

Geri Gönderme Merkezi'nin önünde Halkların Köprüsü Derneği, İstanbul Tabip Odası, Müşterekler, Toplumsal Afet Platformu, Okmeydanı Yardımlaşma Derneği, Tarlabaşı Göçmen Dayanışma Mutfağı imzalı bir basın açıklaması okunuyor. Toplasanız yirmi kişi var, çünkü mülteciler, “kaçak” durumundaki göçmenler öyle çok kişinin derdi değil. Etraftaki polis sayısı daha fazla. Ellerindeki dövizlerde “Mülteci uygulamasında temel ilke insan onuru” yazıyor, “idari şeffaflık” talep ediyorlar.

İçerideki koşullara dair şunlar geliyor kulağımıza: Dar alanlarda dip dibe yatırılıyorlar. Bit, pire var; tuvaletlerde hijyen hayati derecede sorunlu. Havalandırmaya çıkartıldıkları bahçe daha çok otopark olarak kullanıldığından ancak yangın ve ilaçlama hallerinde gökyüzünü görüyorlar. Hatta “Bahçeye çıkmak istemiyorum” diye kâğıt imzalatıldığını söyleyen var. Zaten şimdiye kadar Meclis komisyonundan uluslararası örgütlere kadar yapılan hiçbir raporlamada geri gönderme merkezleri insan onuruna yakışır koşullarda bulunmadı. Geçen yıl Van'daki Geri Gönderme Merkezi'nde polisten yediği dayak sonucu öldüğü iddia edilen Afgan çocuk Lütfullah Tacik dosyası da yargı aşamasında; böyle bir karanlık alan da mevcut.

Basın açıklamasını okuyan avukat Gülsüm Karacan daha sonra, yasaların, sözleşmelerin varlığına rağmen şeffaflık ve keyfiyet sorunlarınadan, geri gönderme süreçlerinin konuyla ilgili ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütlerine açılması gerekliliğinden söz ediyor. “Bize kötü muamele yapılıyor diyorlar. İçeri girmediğimiz, takip edemediğimiz sürece buna inanmak zorundayız çünkü aksini gösterecek şeffaflık yok. Kapalı bir kutu...” diyor. Karacan, bir süre önce yürürlüğe giren Geri Kabul Anlaşması'na dikkat çekiyor: “Şartlar daha da ağırlaşabilir çünkü kirli bir anlaşma yapıldı. Çanakkale'de 1500 kişi birden toplanıyor, Sultanahmet, Süleymaniye civarında evler basılıp toplanan insanların Osmaniye'ye gönderildiği söyleniyor. Ülkelerine dönmek istediklerine dair zorla muvakafatname imzalatılıp yollandığı iddia ediliyor. Var olan yasaya bile aykırı bunlar. CMK uygulaması gibi Baroların denetiminde bir yönteme geçilebilir. Zorunlu müdafiilik şart. Aksi halde mülteciler yasal olarak idareyle ihtilaf haline düştüğünde hak arama sürecinin şeffaf olması imkânsız”.

'Kimse nedensiz kaçmaz'

Basın açıklaması sırasında bir erkek bağırıyor birden, kafalar o yana dönüyor: “Sırf sizin içerdekileri desteklediğiniz anlaşılmasın diye camlara yaklaşmalarına izin vermiyorlar şu an. Şimdi konuştum içerdeki arkadaşımla”.

Türkmenistanlı arkadaşı tekstilde çalışıyormuş, Şişli'deki evlerinin sabaha karşı basıldığını, bir aydan fazladır tutulduğunu söylüyor. Zuhra'nın fuhuş yaptığı iddia ediliyormuş, dediğine göre bu iddia güçlensin diye 41 olan yaşı kayıtlarda küçültülmüş. “Sınırdışı edebilmek için erkeklere uyuşturucu, kadınlara fuhuş işi çıkarıyorlar” diyor.



Birkaç kişiden çevrede bir dilekçe için 2-3 bin dolar isteyen, insanların müşkül halini suistimal eden avukatlar bulunduğunu duyuyoruz. Görüştüklerimizse iki dava açtıklarında Baro tarifesinin asgari sınırıyla ücretin zaten bu civarda olduğunu söylüyor. Hatta bir avukat “Üst sınıra dair belirleme yoktur, istersem biriyle bir milyon dolara da anlaşabilirim” diyor. Bir diğeri, mülteci hakları için çalışanların içerde gerçekten suçlular da bulunduğunu göz ardı ettiğini söylüyor. Bir başka avukat, Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Yabancılar Şubesi'yken İç İşleri Bakanlığı'na bağlı İl Göç İdaresi Müdürlüğü'ne devredilmesinin suistimali artırdığı iddiasında. Kendini polis olarak tanıtan, korkutarak para, kadınlardan ilişki talep eden memurlar olduğunu söylüyor. Geçen haftaki isyandan sonra birden merkezin yarısının salınmasını ise, çok yakındaki “bakanlık denetimi için temizlik” olarak nitelendiriyor.



Etrafta kimle konuşsak ne varlığını, ne yokluğunu kanıtlayabileceğimiz iddialar seriyor önümüze. Aslında her biri basın açıklamasında vurgulanan eksilikten kaynaklanıyor: İdari şeffaflık. Bir de atılan şu sloganı unutmamak gerekiyor: “Kimse nedensiz kaçmaz. Hepimiz göçmeniz”.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir tava bir kepçe 19 Nisan 2017

Günün Köşe Yazıları