Bibliyoterapiye ihtiyacımız var

27 Temmuz 2016 Çarşamba

15 Temmuz gecesi büyük bir kâbus yaşadık. 173’ü sivil 240 şehit... Darbe girişimi ülkede derin ve kolay onarılamayacağı anlaşılan bir yara açtı. On günden fazladır televizyonlarda, gazetelerde, internette ve özellikle sosyal medyada bu kâbus konuşulup tartışılıyor. Darbe girişimi sırasında yaşananlar tüm ayrıntıları ile anlatılıyor. Görüntüler görüntülere eklenip belleklere kazınıyor.
Son bir yıldır zaten terörist saldırılarla, canlı bomba saldırıları ile hemen her gün sarsılıyorduk. Daha Atatürk Havalimanı saldırısını hazmedemeden, Nice saldırısını hiç konuşup düşünemeden geldi darbe girişimi. Ölümler... Ölümler... Ölümler...
Ruhumuz sıkılıyor, bunalıyor, kendimizi çaresiz hissediyoruz. Kaçıp kurtulmak, bir yerlere sığınmak istiyoruz.
Bibliyoterapi, kitapla tedavi anlamına geliyormuş. Doğan Hızlan’ın geçen hafta yayımlanan “Sığınağımız Edebiyat” (20.07.2016) başlıklı yazısından öğreniyorum. Doğan Bey, Sabit Fikir’in “Edebiyatın İyileştirici Gücü” başlıklı dosyasına (Temmuz 2016) atıfta bulunuyor.
“Kitaplar, yüzyıllar boyunca birçok insanın hayatında terapist rolü üstlendi” diye söze başlıyor Tuğçe Isıyel dergideki yazısına. Antik Yunan şehri Teb’deki bir kütüphanenin kapısının üzerinde “İnsan Ruhunun İyileştiği Yer” yazıyormuş. Bu cümle aynı zamanda kütüphanelerin ilk sloganı olarak da biliniyor. Dünyanın bilinen ilk hastaneleri Asklepionlar’da kütüphaneler bulunuyormuş. İlk psikiyatri hastanesi Bergama Asklepion’unda da kütüphane varmış.
Tuğçe Isıyel yazısında kaynak vermemiş ama internetten bile bu konuda birçok kaynağa ulaşmak mümkün. Örneğin Müge Yılmaz’ın “Bilgi ile İyileşme: Bibliyoterapi” (Türk Kütüphaneciliği s.28, 2014) Isıyel’e de kaynaklık ettiği anlaşılan önemli bir çalışma.
Kitap okumanın bir terapi olarak benimsenmesi 1800’lerde ABD’li psikiyatrist Benjamin Rush’ın önermesi ile olmuş. 1853’te Dr. John Minson Galt “akıl ve ruh hastaları için” okumanın sağladığı beş faydayı listelemiş. Kızılhaç, I. Dünya Savaşı’nda askeri hastanelerde kütüphaneler kurmuş. “Bibliyoterapi” terimini ilk kez 1916’da rahip Samuel Crother kullanmış. 1930’larda kütüphaneciler insanın üzerinde iyileştirici etkisi olan kitapları listelemeye başlamışlar. Daha sonra da terapistler “doğru zamanda, doğru bireyle, doğru kitabı buluşturma”ya yani bibliyoterapiye başlamışlar. Bibliyoterapi kütüphane hizmetlerinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmiş. Bibliyoterapi eğitimde de kullanılmaya başlanmış. Rehber öğretmenler de bu amaçla kitap listeleri oluşturmuşlar.
Burada en önemli soru “Hangi kitabı okumalıyım?” Tuğçe Isıyel yazısında içinde Genç Werther’in Acıları, Anna Karenina, Madam Bovary, Mrs. Dalloway gibi kitapların yer aldığı bir listeden söz ediyor. Listede Mohsin Hamid’in “Gönülsüz Köktendinci” kitabı da var. Amaç roman kahramanlarıyla özdeşleşip hayal dünyasını geliştirmek. Zamanında binlerce kişiyi intihar ettiren Werther gibi diğer kitaplar da özdeşleşmek için önerilebilecek gibi gelmedi bana. Ama Mohsin Hamid’in tüm dünyada olay yaratan ve Türkçede de yayımlanan (Pegasus Yay.) “Gönülsüz Köktendinci”sini okuyarak ancak bir kişinin neden canlı bomba olduğunu anlayabiliriz sanırım. Bunun nasıl bir olumlu etkisi olacak bilemiyorum.
Herkesin kendi ruh haline göre doğru zamanda doğru kitabı seçmesi bibliyoterapinin kuralı olduğuna göre en iyisi kitabımızı kendimiz seçmek olsa gerek... Bu zor zamanlarda edebiyatın iyileştirici gücüne sığınmak, birkaç saatliğine de olsa dünya gailesinden uzaklaşmak çok gerekli bir şey...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ara Güler Müzesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları