Kadri Gürsel

Asıl ‘sübliminal mesaj’ı rejim veriyor

13 Eylül 2016 Salı

Malumunuz, yazarlar Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler 15 Temmuz darbe girişiminden tam bir gün önce, 14 Temmuz akşamı, Can Erzincan TV’de katıldıkları bir programda, “darbe çağrışımıyla yüklü sübliminal mesaj içeren söylemlerde bulundukları” iddiasıyla 10 Eylül’de gözaltına alındılar.

Bu “sübliminal mesaj” ya da Türkçesiyle “bilinçaltı mesaj” kavramı, İslamcı lügatine birkaç yıldır girmiş bulunuyordu.

Söz konusu çevreler, komplo, casusluk ve sair fesadın yanı sıra kapalı cemaatlerin gizli işleriyle meşgul marazi zihin âlemlerinin dışındaki reel dünyanın kitaplarında, filmlerinde ve televizyon dizilerinde, bir süredir kötücül sübliminal mesajlar aramakta ve şakirtlerini bu tehlikeye karşı uyarmakta idiler.

Misal, bir İslamcı mevkute, Haziran 2015’te HDP logosundaki ağaç figürünün dallarında “PKK” şeklinde bir kısaltmanın gizlenmiş olduğunu büyük bir heyecanla keşfedivermişti. Onlara göre bu bir “sübliminal mesaj”dı. HDP ağacının dallarında kamufle edilmiş bir PKK’nin olduğu tarafsız gözlemciler tarafından doğrulanmasa bile, sübliminal mesaj işte böyle bir şeydir: İnsanın normal görsel ve işitsel algı limitlerinin altındaki bir seviyeden verilen ve dolayısıyla etkilenildiğinin farkında olunamayan içerik...

Mamafih bu “sübliminal mesaj” konusunun bilimselliği kanıtlanamamıştır. Konu hakkında yapılan gözleme dayalı araştırmalar bilimsel tutarlılık ihtiva eden sonuçlar ortaya koymuyor. Buna rağmen, büyüler ve rüyaların metafizik âleminde yaşadıklarından mıdır nedir, bilimsellikle zaten alakaları pek bulunmayan bizim ecinniler, HDP logosuna uzun süre bakan bir masumun PKK’liye dönüşüp dağa çıkacağını falan sanıyor olabilirlerdi. Görülüyor ki bu “sübliminal mesajcılık” vesvesesi, yazıla çizile sonunda İslamcı çevrede bir gerçeklik gibi algılanır olmuş.

Bununla da kalmamış, ifratın neticesinde köpürerek kabından taşmış ve sonunda yazarları yakalama talimatnamelerine, gözaltı gerekçesi olarak girmiş. AKP ve Cemaat, birlikte tasfiye amaçlı operasyon ve davaları sürdürür iken, “kara propaganda” diye kanunda karşılığı olmayan bir sözde suç icat ederek, bilhassa Odatv sanıklarına karşı kullanmışlardı. “Kara propaganda” kavramının Cemaat savcılarının ürettiği metinlerde sözde suç isnadına dönüştüğü bir ülkede fikir özgürlüğünün varlığından elbette söz edilemezdi. Beş yıl sonra, yazarların “darbe çağrışımı içeren sübliminal mesajlar vermek” diye tabir edilen fantastik bir cürmü işledikleri gerekçesiyle gözaltına alınabildiği bir Türkiye’de fikir özgürlüğü yine yoktur ama bu yokluk çok daha büyük, çok daha karanlık bir yokluktur. Aklıma Aziz Nesin’in çocukken okuduğum “Deliler Boşandı” adlı öyküsünü getiriyor bu durum. Türkiye’de fikir özgürlüğü tam ve eksiksiz olarak sadece “tımarhanelerde” kalmış olabilir ve belki de fikir özgürlüğünü savunmak ve yaşatmak için gerçekten de deli olmak lazımdır.

Aziz Nesin öyküsündeki gibi delileri dışarı salıp akıllı geçinenleri tımarhaneye kapatmak çözüm olabilir mi? Ne yani, şimdi ben sübliminal mesaj mı vermiş oluyorum? Hadi canım! Ne alakası var? Sadece fikir hürriyetini savunuyorum. Asıl “sübliminal mesajı” rejim veriyor. Bilinçaltlarımıza nişan alınan mesaj, “Eleştirmeyin, yüksek sesle konuşmayın, sübliminalcilikten kimi istersem içeri alırım, ona göre”dir. Şimdi, Ahmet ve Mehmet Altan kardeşlerin 14 Temmuz akşamı verdikleri mesaj sübliminal mi değil mi, ona bakalım...

Şunu demiş Ahmet Altan: “Türkiye’de gerçekleşmiş askeri darbelerin önünü açan gelişmeler her ne ise, Erdoğan bugün aynı kararları vererek o yolları teker teker açıyor.” Mehmet Altan da şöyle konuşmuş: “Türkiye Devleti’nin içinde de muhtemelen bütün bu gelişmeleri dış dünyadan daha fazla belgeleyen, izleyen bir başka yapı var. Yani onun ne zaman torbadan yüzünü çıkartacağı ve nasıl çıkacağı da belli değil.” Bu ifadelerde “sübliminal mesaj” yok; izleyicilerin bilinçaltını hedef alan bir içerik mevcut değil ki söylediklerinde...

Düpedüz, apaçık darbe uyarısı yapmışlar. Ama yanlış yerde ve yanlış olduğu 24 saat sonra anlaşılacak bir zamanda dile getirmişler bunu: Cemaat’in TV kanalında ve Cemaat’in darbesinden bir gün önce. Hem de iktidarın nokta-i nazarında “yanlış yerde duran kişiler” olarak. Çünkü iki kardeş de muhalif. Darbe uyarılarını muhalif ve eleştirel bir söylem bütünlüğü içinde seslendirmişler ki bu da iktidarı rahatsız etmiş.

Savcı, Altan kardeşlerin “darbenin gerçekleşeceğini beyan ettiklerini, darbe girişimini terör örgütünce fikir ve eylem birliği içerisinde olmadan bilmelerinin ve bunu bir gün önce kamuoyu algısını şekillendirecek biçimde beyan etmelerinin mümkün olamayacağını” iddia ediyor. Darbeyi öngörmek başkadır, darbeyi bilmek başka. Birincisi siyasi analizin konusudur, ikincisi suç ortaklığıdır. Ülkedeki gidişatın darbe üretebileceğini öngörmek, onu gerçekleştirecek olanlarla fikir ve eylem birliği içinde bulunulduğunun karinesi değildir.

Misal, 8 Mart’ta Odatv’de yayımlanan “Cemaat’in tek kurtuluşu: Darbe” başlıklı ve Osman Başıbüyük imzalı yazıda herhalde “sübliminal mesaj” verilmiyordu. İktidarın baskıcı bilinçaltını harekete geçiren ise darbe uyarısından çok, onu kimin, nerede yaptığı olsa gerek. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İdlib’de yüzleşmek 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları