Aydın Engin

Bumerang sahibini de vurabilir

29 Eylül 2016 Perşembe

Bumerang Avustralya yerlilerinin kullandığı bir av silahı. Mesela bir kuş sürüsüne doğru fırlatılıyor, uçuşan kuşların birinden birine çarpıp indiriyor; sonra döne döne yine avcının yanına geliyor. Avcı hünerliyse yere düşürmeden “silahını” kapıyor ve bir başka kuş sürüsü için yeniden kullanıyor.
Ama ya avcı hünerli değilse?
Mesela “Ne biçim fırlattım ama di mi” diye yayık yayık sırıtarak arkadaşlarına bakıyorsa, bumerang gelir donk diye avcının kafasında patlar.
Bu yazıyı okuyan herkesin yaşı uygun; hatırlayacaklardır. 1990’larda bilimsel-teknolojik bir devrim başladı. Yarı iletkenler, uydu ve çip teknolojilerindeki devrimsel sıçramalar yeryüzünde iletişimin ve bilişimin sadece hızını değil niteliğini de değiştirdi.
Bırakın akılsızını, akıllı cep telefonları bile ona buna fiyaka yapma, “Bak benim neyim var” diye şişinip hava basma aracı olmaktan çoktan çıktı. Neredeyse “herkesin” eline düştü
Yedi yaşındaki torunuma bir zamanlar cep telefonu diye bir aygıt olmadığını söylediğimde “Dedem benimle dalga geçiyor” dercesine suratıma baktı.
Benim kuşağım iletişim ve bilişim teknolojilerindeki değişimleri, sıçramaları, yenilikleri izleyemez hale geldi. 90’lı yılların bilgisayarlarını (mesela o sadece bir megabyt bellekli efsane Atari’leri) kağnı arabası derekesine indirgeyen iPhone’lar, Samsung Galaksy’ler artık her ihtiyaca cevap veren dev kapasiteli bilgisayarlara dönüştü. Birkaç futbol sahası büyüklüğündeki hangarlara sığmayacak belgeler pul büyüklüğündeki bir çipe depolanabiliyor...
Bu dallarda at koşturan şirketler, geleneksel sanayi şirketlerini solladı geçti. Kapitalist sistemin pek sevdiği “başarı hikâyeleri” artık ağır sanayi ya da finans sektörlerinde değil, bilişim ve iletişim sektörlerinde anlatılıyor. Genç kuşaklar için idoller artık otomotiv CEO’larından, finans guruları arasından ya da petrol CEO’larından değil, Microsoft’un, Google’ın, Apple’ın buluşlu bilişli patronlarından seçiliyor.

***

Teknolojideki bu gelişmeler, bu devrimsel sıçramalar küresel şirketlerin dünyaya hükmedebilmelerini kolaylaştırıyor. Yedi gün 24 saat açık borsalar finans dünyasının işleyişini kökünden değiştirdi. Sermaye engelsiz kısıtsız bütün yerküre üstünde gönlünce at koşturuyor. Ülkeleri batırabiliyor, ülkeleri yönlendirebiliyor, hatta yönetebiliyor.
Ama bu gelişmeler, devrimsel sıçramalar kendi zehrini de doğuruyor. Kapalı kapıların ardı artık hiç de güvenli değil. Küresel şirketlerin yönetim odalarında, devletlerin bakanlar kurulu ya da genelkurmay odalarında alınan uğursuz kararlar artık sır olarak kalamıyor.
İlk belirti WikiLeaks belgeleri idi. Pek çok şirketin, devletin, askeri operasyonların kanlı, halk ve insanlık düşmanı, hukuk dışı karar ve eylemleri ilkin WikiLeaks belgeleri ile gün ışığına çıktı.
Ardından Panama Belgeleri, Bahama Belgeleri ile vergi cennetlerinde posta kutusu şirketler kurarak kara ve kanlı paralarını güvenceye alanların kirli çamaşırları ortalığa saçıldı.
Birkaç gün önce “yerli ve milli” bir eyleme tanık olduk. RedHack adlı internet eylemcileri hem damat, hem bakan olan bir zatın e-mail yazışmalarını ele geçirdi. Şimdilik tadımlık niyetine birkaçını yayımladılar da. Arkası gelecek(miş).
Küresel sermaye iletişim ve bilişim dallarında kârlarına kâr katarak, kapitalizmin devresel bunalımlarını bu yolla aşacağını ilan ederek şişiniyordu.
Fırlattıkları bumerang döndü kafalarında patladı.
Üstelik bu daha başlangıç.
Hani şair muştulamıştı: Güzel günler göreceğiz çocuklar...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları