Vay ki vay!

19 Aralık 2016 Pazartesi

Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı adıyla düzenleyen anayasa değişikliği sonunda tam olarak ortaya çıktı.
AKP’nin 316 milletvekilinin, daha metnini görmeden imzaladığı teklif, insan haklarıyla alay edercesine, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Meclis Başkanlığı’na verildi.

Gerekçeye  bak!
Bir yasanın düşünsel temelinin niteliği genel gerekçesinde gizlidir. Burada da öyle.
Genel gerekçe: Anayasalar toplum tarafından devleti hukukla sınırlamak için hazırlanan metinlerdir. Ancak Türkiye’de tam tersi bir anlayışla anayasalar hazırlanmıştır girişinden sonra:
Gerek 1961, gerekse 1982 anayasaları esasen millete, milli iradeye ve seçimle oluşan iktidara güvensizlik üzerine bina edilmiş… millet iradesi ile oluşan iktidara ortak kurumlar ve yöntemler geliştirmiştir. Adeta seçimle oluşan iktidarın yanında seçime ihtiyacı olmayan bir iktidar alanı açmıştır. Böylece milli iradeye ortak, milli iradeyi kontrol eden bir “vesayet” sistemi oluşturulmuştur diyor.
Türkçesi yanlış; kurgusu çelişkili ve algılaması sakat olan bu gerekçe, ülkenin anayasa tarihini, nedense (!) 1961’den başlatıyor. Osmanlı dönemi bir tarafa, Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyetin, kuruluşunun egemenliğin kaynağını gökten yere indirerek oluşturduğu anayasa yapımı süreçlerini özellikle göz ardı ediyor.
Dahası, anayasa kavramının a’sından haberi olan hiç kimsenin yapmayacağı bir büyük yanlışa imza atıyor gerekçe; özgürlükçü 1961 anayasası ile faşizan 1982 Anayasası’nı, aklı sıra, eşitliyor.
Daha, dahası, gerekçe ve teklif, sağ kalabilen kurumlarını da yok edecek bir canlı bomba özelliği taşıyor.
Oysa demokrasi kurumlarla var olur ve yaşar.
Demokratik kurumların başında halkın iradesini tam olarak yansıtan yasama organı; yasamanın ve yargının denetlediği bir yürütme; bağımsız ve tarafsız yargı gelir. Bu ana kurumları başta düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere, temel hak ve özgürlükler çevrelemelidir. Özerk üniversite ve bilim kurumları; özgür basın; sendika ve meslek örgütleri; ekonomiye ilişkin bağımsız düzenleme ve denetleme ile kurumsal altyapı tamamlanır. Ayrıca, devletin devamlılığı da kurumlarla; kurumların birikimleriyle sağlanır.

Vesayetini al!
Türkiye siyasi tarihinde kurumlaşma anlamında diğerleriyle karşılaştırılamayacak kadar demokratik düzenleme vesayetçi diye yerden yere vurulan 1961 Anayasası’yla yapıldı.
Ancak 1971 sonrasının anayasa düzenlemeleri ve AKP’nin 14 yılı geride bırakan uygulamalarının bir sonucu olarak, bugün ülkemizde demokratik kurumlardan eser yoktur.
Bu kurum tanımayan yapının yalnızca geçen hafta yaşanan bazı sonuçları, ülkenin geleceğine ayna tutuyor.
Okuma oranı arttıkça beni afakanlar (sıkıntı, çarpıntı) basıyor diyen bir profesörün YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atanması ve Cumhurbaşkanı’nın yaratıcılık elbette sadece Allah’a mahsustur sözleri, geleceğin eğitim ve biliminin niteliğini sergiliyor. Köşe yazarı bir milletvekilinin REİS’e ölümüne bağlıyım sözlerinin (reis büyük harflerle), 600 ile çarpımı geleceğin bağımsız (!) Meclis’ini gözler önüne seriyor. Terörün 58 kişinin yaşamını aldığı bir haftada bir bakanın Kayseri’de polislere, “İnşallah şehit olursunuz” demesi ve ilkokul bebelerinin ellerine verilen idam ipleri bugünün ve yarının yaşam anlayışını yansıtıyor. Gazeteci Ayşenur Arslan, çalışma arkadaşı, bir hesaba göre 84., bir başka hesaba göre de 147. gazeteci olarak hapse atılınca, susarak bağırıyorum diyor ve gazeteciliği bırakıyor. İstanbul ve Ankara’da yapılan mitinglerde halifemizi seçmeliyiz sözleri de gidişin bütününün özetini veriyor.
Bu gidişe sadece vay ki vay denir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları