Meriç Velidedeoğlu

Bir ‘Guguk Devleti(!)’nde...

10 Şubat 2017 Cuma

Yaklaşık “70 yıllık” bir “Cumhuriyet” okuru olarak, gazetemizin yazarları, çizeri, yöneticileri, avukatları olan; “Akın Atalay’ın, Murat Sabuncu’nun, Kadri Gürsel’in, GürayÖz’ün, Hakan Kara’nın, Turhan Günay’ın, Musa Kart’ın, Önder Çelik’in, Bülent Utku’nun, M. Kemal Güngör’ün”, tutuklu günlerinin “100.”sünde olumlu bir karar çıkar diye bekledim durdum...
Oysa bir “hukuk devleti”ne değil, “tek adam rejimi”ne -kısaca- bir “diktatör”ün buyruklarıyla yönetilecek bir “rejim”e, “diktatörlüğe” doğru koşturulmakta olduğumuzu unutmamalıydım.
Evet doğru, unutmamalıydım, böyle bir yönetimde “yargıdan”da “hukuksal” bir değerlendirme ortaya konulamayacağını...
Ne var ki değerli dostlar, tam da bu ortamda, gerçekten unutulmaması gereken, “yaşamsal” diyebileceğimiz bir “ilke”, bir “tutum” var: “Umut”.
Bu sözün türlü türlü tanımı, açıklaması vardır kuşkusuz; bunlar arasında, “Hıfzı Veldet Hoca”nın, yıllar yılı çalışma masasının camı altında duran bir değerlendirmeyi -izninizle- bir kez daha paylaşalım; bu değerlendirme “Birinci Dünya Savaşı”nda görevli Fransız Generali F. Foch’a (1851-1930) ait; Alman Ordusu’nun ünlü “Sonbahar Saldırısı”yla, iyice gerileyen, şaşkınlaşan “İtilaf Devletleri” birliklerinin durumu karşısında şöyle seslenir: “Eğer param, varlığım ‘yok’ olmuşsa ‘epey şeyimi’, eğer ‘sağlığım’ elden gitmişse ‘çok şeyimi’, ama ‘umudumu’ yitirmişsem ‘her şeyimi’ kaybetmişimdir!” diyerek görüşünü açıklar.
“İtilaf Devletleri”, son bir çözüm olarak, birliklerinin komutasını ona verirler; kısa bir aradan sonra karşı bir saldırıya geçip Almanları püskürtürler.
“General Foch”un bu değerlendirmesini, yazarlarımızın, çizerimizin, yöneticilerimizin, tutuklulukları “100” günü doldurduğu halde, iddianamenin hâlâ yazılmamış olması karşısında duyduğum kızgınlığı, üzüntüyü bir türlü üstümden atamadığım sırada anımsadım.
O gün “Cumhuriyet”i yeniden elime alıp, “Akın Atalay”ın Silivri’den bize gönderdiği, “Güzel günler göreceğiz dostlar, güneşli günler...” başlıklı mektubunu okuyunca “umud”un anlamını, değerini bir kez daha anladım.
Çünkü, ne ile suçlandıklarını tam bilmeden, üstelik “OHAL” koşullarında, olağan döneme göre, “daha çok yoksunluk, sıkıntı ve mağduriyet” yaşanmasına, üstelik, “...kendisi FETÖ üyeliğinden ağır suçlamalarla yargılanan bir savcının adaletine değil ataletine karşı, metanetimizi ve sabrımızı korumaya çalışıyoruz...” diyerek belirttiği ağır olumsuzluklara karşın da şunu söylüyor: “Ama biliyoruz ve inanıyoruz ki, bu böyle devam etmeyecek” ve ardından da “güzel günler göreceğiz...” ile noktalamak, dayancın, “haklı” oluşun yalın bir anlatımıdır, kuşkusuz “umud”un da...
Ayrıca “Cumhuriyet”in Genel Yönetmeni “Murat Sabuncu” da, “100. tutukluluk gününde”, Silivri’den sesleniyor, “Cumhuriyet” okurlarına -daha doğrusu-“bu ülkede yaşayan herkes”e, “M. Luther King”ten yaptığı şu alıntıyla: “Herhangi bir yerdeki adaletsizlik her yerde adalete yönelik bir tehdittir!.. Bir kişiyi doğrudan etkileyen şey, herkesi dolaylı olarak etkiler...” diyerek...
“Murat Sabuncu”nun bu çok anlamlı anımsatmasını okuduğumda, Silivri’deki “Kumpas Davaları”na uzandım; duruşmalarda mahkeme salonunun kapıları açılıp kapandıkça, binadan az ötedeki alanda toplanan on binlerce destekçinin haykırdığı sloganları duyardık; bunlardan en çok seslendirilen, “Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!” olurdu.
Bugün -her ne denli sesler kısılmak istense de-bu sloganı sürdürmeliyiz diye düşünüyorum; bilmem ki ne dersiniz değerli dostlar?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları