Hüseyin Erciyas

Bana bir mektup geldi...

17 Mart 2017 Cuma

Sevgili Hakan, merhaba…

Haberi televizyondan işittiğimizde henüz kahvaltı sofrasındaydık. Habere kulak kabarttık. Cumhuriyet’in aralarında senin de bulunduğun yönetici ve yazarları hakkında gözaltı kararı verildiğini yineliyordu sunucu…

“Olağanüstü dönemin olağanüstü koşullarında, olağanüstü zorlama bir iddia” sözcükleri ağzımdan dökülürken Saadet de “İnanılır gibi değil” diye şaşkınlığını dile getiriyordu.

Olan biteni anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıken anılar canlandı gözümüzde. Haberlerimize “İZMİR, (Cumhuriyet Ege Bürosu)” mahrecini açtığımız günler gözümün önünden aktı, geçti…

1984 yılının ekim ayından başlayarak neredeyse sekiz yıl boyunca Cumhuriyet’te beraber çalıştık. Bu zaman zarfında tartıştığımızı, birbirimize sesimizi yükselttiğimizi hiç hatırlamıyorum. Çok çok, başlarda ortaklaşa kullandığımız daktiloyla haber yazmak için sıra beklerken biraz gerilmişizdir.

Bilgi temelinde sıkı alışveriş yaptığım, en çok yararlandığım meslektaşlarımdan biriydin. Çok iyi Almanca bilmene, konuşmana, yayınları izlemene imrenirdim. İnsan, doğa, çevre sevgisiyle donanmış, açık yürekli, zarif bir insan olduğunu herkes bilir.

Sulak alanlar, özel doğa parçaları, çevre koruma bölgeleri denilince, bir dönem çevre hareketinin simgesi olmuş Caretta Caretta’lardan söz edilince adının akla gelmesi çok doğal. Yıllar önce kaplumbağaları posta pulu yapılmasında senin payın vardır. Okay Gönensin’in seni “kaplumbağa uzmanı” diye nitelemesi boşuna değild

Doğa sever Yeşil hareketin Türkiye’de adını duyurması ve gelişimindeki payını kimse yadsıyamaz. Çevre kirliliğine yol açacak girişimlere karşı yükselen tepkilerde, doğaya zarar verecek projelere karşı gelişen çevre hareketlerine ilişkin haberlerde senin imzan vardı.

1990’lı yılların başında kişisel bilgisayarlarla tanıştık. İzmir büroda bu konuda da hepimize öncülük ettin. Dizüstü bilgisayarın ve iğne vuruşlu yazıcın vardı. Haberlerimi Macintosh bilgisayarımla yazdıktan sonra, diskete kaydedip getirir senin bilgisayarının yazıcısından çıkış alırdım. Yardımlarını unutmam mümkün değil.

Müzisyen yanını da anmamak olmaz. Çok güzel gitar çalardın, sesin de güzeldi. Hâlâ öyledir. Nilgünler’de buluşmamız, bir kaç aylık Erkut Adasu bebeği sevmemiz, Selçuk’la gitar - akordeon - vokal triosu yapmamız unutulmaz.

Cumhuriyet’le vedalaşmamdan yıllar sonra, 2009 yılında İstanbul’a geldiğimde gazetede ziyaret etmiştim. O gün 3G bağlantısı ile görüntülü yayın test ediliyordu. Sen ve rahmetli Mehmet Timuçin Sucu ile o anlara tanıklık etmiş, heyecanlanmıştık.

Akşam sevgili Sinem’le tanıştırmıştın. Birlikte yemek yemiş, söyleşmiştik. Gece beni otele bırakmamış, evinde ağırlamıştın. Neredeyse sabahın ilk ışıklarına kadar oturup uzun yıllar yaşadıklarımız, müzik ve teknoloji üzerine konuşmuştuk.

Javascript ve veri tabanı uygulamalarından söz etmiştin. O geceden aklımda kalan en önemli söylemin, verinin, bilginin, belleğin ne kadar önemli ve değerli olduğuydu. Ben de hep biriktirdim.

Yarım yüzyılı aşan yaşamımız boyunca ne çok şey biriktirdik. Ne çok şey sığdı, ne çok şey eklendi. Yanı sıra ne çok yersiz, anlamsız ve gereksiz şey girdi yaşamımıza. Dört ayı aşkın süredir devam eden, bizi derinden üzen tutsaklığın da bu kapsamda...

Sana ilişkin tanımlamaların hiç biri, seni adları sayılıp dökülen yasadışı örgütlerin yanında konumlayamaz. Öyle yaftalanmana ve yargılanmana yol açamaz.

Bu karanlık, kasvetli günler geçecek. Sevgili Sinem’le, Ada güzelliğiyle, tüm sevdiklerin ve sevenlerinle bir araya geleceksiniz. Aydınlık, güzel günler görecek, özgürlüğün tadını çıkaracağız hep birlikte…

Özgürlüğe en kısa sürede kavuşmanız dileğiyle, sevgiyle, özlemle kucaklarım kardeşim… Mektubuma son verirken, Özdemir Asaf’ın “Sevinç” şiirinin dizeleriyle selamlıyorum seni: “Bana bir mektup geldi / içinden ben çıktım”…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları