Özgür Mumcu

Geçersiz seçim

20 Nisan 2017 Perşembe

YSK, dört buçuk sayfalık kararı yazmak için 48 saat bekledi. Kararı okuyunca neden bu kadar beklediği de ortaya çıktı. Kanunun açık hükmüne aykırı bu karara bir gerekçe bulmak elbette yaratıcılık ve zaman ister. Zamanları vardı, yaratıcılıkları da fena değil. Tek sorun buldukları gerekçenin anlamsız olması.
Seçim günü YSK başkanının yaptığı açıklama ve daha sonra internette yayımlanan kısa metin özetle YSK’nin daha önce de mühürsüz oy pusulalarını geçerli saydığını söylüyordu.
Ancak verilen örnekler hem 2010 senesindeki Seçim Kanunu değişikliğinden önceydi hem de tekil vakaları ilgilendiriyordu. Yani oy pusulalarına mühür vurulmamasının ihmalden mi kaynaklandığının, oy pusulalarının dışarıdan mı getirildiğinin tespit edilebildiği ve hakkında tutanak tutulmuş vakalar.
Kaldı ki 2010 değişikliğinden sonra verilen bir kararla 2014 yerel seçimlerinde Bitlis’in Güroymak ilçesinde seçim mühürsüz oylar sebebiyle iptal edilmişti. Hatta bu referandumda da yurtdışından gelen mühürsüz oylar da Yurtdışı İlçe Komisyonu kararıyla geçersiz sayılmıştı.
YSK başkanının açıklamasının 2010 öncesi verilen kararlarla bir ilgisi yok. Sayısı belirsiz, ihmalle mi, kötü niyetle mi sandıklara sokulduğu tespit edilmemiş, haklarında tutanak tutulmamış oylardan bahsediyoruz. Bir sandıktaki tekil ve ispatlanabilir bir vakadan değil. Dolayısıyla bütün seçimin, seçim güvenliği geri dönülmez bir şekilde ortadan kalkmıştır.
Haliyle YSK başkanının açıklaması geçerli bir gerekçe değil. Bu sebeple 48 saatlik uzun bir süreden sonra YSK bambaşka bir gerekçeyle karşımıza çıktı. Hem de tarihe geçecek ironik bir durum yarattı. YSK, özetle şunu dedi:
“Evet, Seçim Kanunu’na göre mühürsüz oylar geçersiz. Ancak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ek protokolü seçme hakkını düzenliyor. Gerçi sadece yasama organının seçilmesini ilgilendiriyor ama olsun, özü bakımından seçme hakkıyla ilgili. Neticede Anayasamıza göre insan haklarını ilgilendiren uluslararası antlaşmalar kanunlarla çatışırsa uluslararası antlaşmalar uygulanır.”
Yani bir yandan AGİT’in seçim denetçilerine posta koyarak Avrupa’ya haddini bil derken öte yandan AİHS ek protokolünü olmayacak şekilde uygulayarak mühürsüz oyları geçerli saymaya çalışan bir tuhaf anlayış.

Evvela belirtilmeli ki, yargımız bütün çabalara rağmen cumhurbaşkanına hakaret davaları başta olmak üzere ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında, AİHS’nin kararlarını uygulamamaktadır. Uygulamalıdır.
YSK kararında ise AİHS ek protokolü uygulanacak bir norm değil. Bir defa referandumla ilgisiz, ikinci olarak ise taraf devletlerin seçim güvenliği için alacağı şekil şartı tedbirlerini yasaklamamakta. Madde basit: “Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler.”
YSK’nin bu maddeye dayanması o kadar anlamsız ki 48 saatlik sürede atıfta yapacak bir AİHM kararı bulamamış. Bulamaz da çünkü yok. AİHS ek protokolü özetle “bana üye devletlerin serbest seçim yapmak yükümlülüğü var” demektedir. “Bana üye devletlerin geçersiz oy pusulalarını geçerli sayması gerekir” dememektedir.
Kaldı ki madde uygulansa dahi herhalde “halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar”ın OHAL şartlarında gerçekleşmediğini tespit etmekten başka getirilebilecek hukuki bir yorum da bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, YSK başkanının açıklaması yok hükmündedir, YSK kararındaki gerekçeler hukuki değildir. Açıkça ifade edelim YSK kararının gerekçesi tek kelimeyle “saçma”dır. Hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk açısından bunun tartışma götürür bir yanı yoktur.
16 Nisan geçersiz, mühürsüz bir seçimin tarihidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları