Aslı Aydıntaşbaş

Aman Trump’a kanmayın!

25 Mayıs 2017 Perşembe

ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu gezisini izleyebildiniz mi? Yeni ABD Başkanı, ilk dış gezisini geçen hafta Suudi Arabistan’a yaptı. Sembolizmle yüklü, tam da medyatik başkana yakışan bir yüzeysellikle dolu bir programdı...
Eğer benim gibi dünyanın gidişatı, Türkiye’nin durumu, Ortadoğu’nun geleceğiyle ilgili kaygılar taşıyan biriyseniz, Trump’ın Riyad seferi sonrasında karamsarlığınız beş kat artmış olmalı.
Alenen İslamofobik bir dalgayla iktidara gelen Trump, iş Suudi rejimine gelince, yelkenleri indirdi. Sanırım savunma ihalelerinin insan bünyesinde böyle rahatlatıcı bir etkisi var. Daha birkaç ay önce utanç verici bir “Müslüman yasağı”nı yürürlüğe koyan Trump, bir yanda Mısır’ın darbeci lideri, diğer yanda Suudi Kralı Selman’la sempatik fotoğraf kareleri çektirdi, milyarlarca dolarlık silah anlaşmaları imzaladı, hatta üşenmedi kılıç dansı bile yaptı. Bu kılıç dansı ne menem bir şeydir bilmiyorduk; Trump sayesinde görgümüz arttı. Eline kılıç alıp “dişdaşa” denilen geleneksel Suudi entarisini giymiş adamlar arasında arz-ı endam eyledi.
İşin teatral boyutu beni çok ilgilendirmiyor olsa da, koskoca ABD Başkanı’nın sembol yüklü gezisinin bir televizyon eğlence programına (‘reality show’) dönüşmüş olması, tuhaftı.
Gelelim içeriğe. Geçen yazımda, içinde olduğumuz global atmosferin, adeta 90’lardan beri hüküm süren “liberal demokratik düzenin” rövanşı haline dönüştüğünü yazmıştım. Dünyanın her yerinde pıtrak gibi otoriter rejimler biterken, “liberal demokrasi” can çekişiyor. ABD Soğuk Savaş sonrası kurulan “liberal düzenin” itici gücü olmaktan çıktı; Türkiye gibi ülkeler üzerinde reform ve demokrasi baskısı kalmadı. Yepyeni bir düstur var karşımızda.
Hatırlarsanız Obama ilk dış gezisinde Kahire’yi ziyaret edip İslam dünyasına demokrasi ve reform mesajı vermişti. Yeni ABD Başkanı ise Riyad’dan net bir dille “Benim için halklar değil, demokrasi değil, rejimler önemlidir” diyordu.
Yandık.
Buna benzer görüşler, son dönemde bizim muktedir çevrelerde de ifade edilmeye başlandı. Şöyle bir tez ortaya konuluyor: “Dünya çok tehlikeli bir yere dönüştü. Müttefiklerimiz aslında dost değilmiş. Ülke olarak tehdit altındayız. Buna karşı devleti güçlü tutmamız lazım. Bu yüzden de gerekirse bireysel haklar (ve insan haklarından) vazgeçmek pahasına rejimi ayakta tutalım.”
Bu bakışın baştan sonra hatalı olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Devlet, insanların mutluluğu içindir. İnsanları mutsuzsa, baskı altındaysa, ne faydası bana güçlü rejimin?
Trump’ın gezisindeki daha da vahim boyut, İran’a sataşmasıydı. Yeni ABD Başkanı, İslam temalı konuşmasında, bırakın bölgedeki mezhep savaşından rahatsız olmayı, seve seve Suudların yanından ve İran’a karşı taraf olacağının sinyalini verdi.
İlginçtir, bizim medyada Trump aleyhine tek satır yazılmıyor. Ama bu mezhep kışkırtması son derece tehlikeli. Kuşkusuz ki İran rejiminin yüzlerce günahı var ve Suriye’deki iç savaşa müdahil oluşu da bunlardan biri. Ancak Suudiler daha mı az mezhepçi? Onlar da Suriye’deki savaşın başka cephesini desteklemiyor mu?
Umarım Trump sevdasıyla yanıp tutuşan Ankara, bu geziyi not etmiş, yeni ABD Başkanı’nın (bilerek ya da bilmeyerek) bu bölgede ne kadar tehlikeli bir politika izlediğini görmüştür.
Her ne pahasına olursa olsun, Türkiye’nin Trump ve Suudi gazına gelmemesi, bu mezhep savaşına katılmaması lazım. Burnuma kötü kokular geliyor. İran’la gerilim yükselecek gibi.
Türkiye için doğru olan, bu işlere bulaşmamaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları