Batı Cephesi’nden kopuş dünyada deprem yaratır

19 Eylül 2017 Salı

“Batı Cephesi’nde yeni bir şey var.” Rus S-400 füzelerini satın alır mıyız, henüz tam kesin değil. Biliyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tür önemli konuları “güçlü dış politik araç” olarak kullanıyor, kullanmayı seviyor.
Savunma füze sistemi satın almada daha önce Çin ile de “imza aşamasına” gelinmişti. Neden imzalanmadı, yetersiz mi bulundu bilinmez.
Ama Ortadoğu’nun stratejik durumu ve Rusya ile çok yönlü işbirliğinin hayati önemi (ne yazık ki bunu görmeyen ve Rus uçağını düşürerek dış politikaya at gözlüğü ile bakılan bir iktidar yapısı vardı-), Rus sistemini satın almayı gündeme soktu.
Batılı devlet adamlarının ve kurumsal yönetimlerin bu konuda görüşlerine bakıyorum, bazıları “Türkiye bunu yapmaz, Rus füzelerini bize karşı pazarlık konusu yapıyor” görüşünde. Tabii bunda haklılık payı olabilir.
Ankara “beni olduğum gibi kabul edeceksiniz, AB’ye de böyle alacaksınız, iç politikada ne yaptığım sizleri ilgilendirmeyecek, yoksa koparım ittifaktan..” diyor bir yandan. Batı’nın, PKK’yi kucağında tutması, Suriye’de de benzer tutumu ve üstelik onları silahla beslemesi de “müttefikliğe sığmaz” görüşünde Ankara, ki doğrudur. Batı ve NATO sözde “çok önemli” müttefikiyle, çok önemli bir konuda ayrı cephelere düştü.

Tarihsel ağır miras
Bunun tarihsel kökleri var. Türkiye NATO-Batı’nın “Komünist Rusya’ya karşı” ileri karakoluydu. Türkiye’nin en büyük hatası, NATO’ya girmek için çırpınmasıydı ve başımıza hangi belalar geldiyse, bugünkü iktidarın bile işbaşına gelmesinin ardında, NATO ile baltayı Türkiye’nin kalbine vurmamız yatıyor.
Cumhuriyet ile temelleri atılan, kendi öz güçleriyle çok yönlü büyük kalkınma hamlesini bitirdik.
Ordu darbeleri de ABD ve NATO’ya olan bu derin bağlılıkların ürünüydü, demokrasinin kurulamamış olması da. Bugünkü bağımlı ekonomik yapı da... Ordu tam Amerikancıydı ve Pentagon’un denetimi altındaydı. Gladyo falan.. hepsi.
Baş belası rezil politik tercih, bir yıldız gibi parlayan yeni Cumhuriyetin gelişimini kesti. Bir savaş, darbe ülkesi olduk (15 Temmuz dahil!).
Geldiğimiz nokta, bataklık, savaş, parçalanma, cehalet içinde yüzen İslam dünyası ile aramızdaki büyük mesafenin ve ayrışmanın giderek ortadan kaybolmasıdır. Kafasındaki “fikri sabit”i ülkeye uydurmak için kararlı olan bir siyasi lider var.

180 derece değişim olur mu?
Türkiye Batı Cephesi’nden kopar mı? Aslında bunun siyasi ve askeri koşullarında olgunlaşmalar var. Böyle bir olayın veya tehdidin gerçekleşebileceğinin siyasetin gündemine sokuluyor olması bile önemlidir.
Böyle bir kopuş gerçekleşirse, dünyada stratejik bir deprem yaratacağı kesindir. Böyle bir değişim olabilir mi?
Türkiye’nin nitelikli ekonomik alışverişleri Batı ile.
Ayrıca küresel dünyanın karmaşık ilişkileri, böyle kesin cepheleşme ve saflaşmaya izin vermiyor.
Mesela “düşman” Çin ile ABD ve Batı’nın çok yönlü ilişkileri. AB’nin Rusya ile daha farklı politikaları...
Türkiye ise 70 yılın politik cenderesinin içinde Batı’nın. Ayrıca sorunları içinde savaşan, kamplaşmış yapıya sahip. Kırılganlığı her açıdan fazla. Hukuk, insan hak ve özgürlükleri, demokrasi vb. gibi evrensel değerleriyle dünya karşısında kendi haklılığını var edebilmekten çok uzak.
Fakat, iç sorunları dış politikaya alet etmeyen, Batı ile cepheleşmeyen, sorunlarını ağırlaştırma değil çözme doğrultusunda ilerleyen bir ülkenin, dışarıda manevra yeteneği son derece artar ve bağımsız politikasıyla fakat birlikte ayakta kalma olasılığı artar.
Böyle bir şansımız var mı? Farkındayım, aptal aptal sorular soruyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları