‘Çatı’ Derken

19 Haziran 2014 Perşembe

Bir tereddüdümü dile getirerek başlayayım:
Tayyip Erdoğan’ın “Başbakan Baba”lıktan “Başkan Baba”lığa geçişi fiilen neyi değiştirecek ki?
Bölücülükse Başbakan da yapıyor, baskıysa Başbakan da geri durmuyor, hukuku çiğnemek ve diktasında sınır tanınamamaksa şimdi de yapıyor. Bugün fiilen sahip olduğu veya sahip olmasa bile yetki tecavüzü ile kullandığı yetkilerden daha fazla ne edinecek, Çankaya’ya tırmandığında?
Hatta şu anda bile AKP içinde var olduğu bilinen tepkiler de göz önünde bulundurulduğunda, Çankaya’dan beri hükmetmesi, “Başbakan Baba” konumuyla icrayı saltanat eylemesinden çok daha fazla çelişki yaratmayacak mı AKP saflarında?
Kısacası, Tayyip Bey’in sonu, “Başbakan Baba” iken mi yoksa “Başkan Baba” iken mi daha çabuk gelebilecek?
İkinci bir soru: Amaç, Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak mı, yoksa Tayyip Erdoğan’dan ne pahasına olursa olsun kurtulmak mı?
Birincisi ile ikincisi arasında, ödenecek bedel ve varılacak sonuç açısından çok büyük fark vardır. O farkın ne olduğunu anlamak için de o bedelin ödenmesini beklemek çok pahalıya oturacaktır.

***

Her ne ise gelelim MHP ve CHP’nin “çatı adayı”na.
Bu önerinin ortaya atılmasının amacı, Tayyip Erdoğan karşıtlarının tümünü bir isim etrafında birleştirmekti.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun çatı adayı olarak açıklanmasından hemen sonra görülen manzara ise Tayyip Erdoğan’a karşı saf tutmuş olanların saflarında bile parçalanmaydı.
Çatı aday kavramı ile hedeflenen amaç, tutmadığı gibi tam tersi bir sonuç verdi.
Çatı adayının doğurduğu çatlamada İslamcı diktatör Tayyip Erdoğan’a karşı İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri’nin kişiliğinde laiklik ve demokrasi seçeneği aranmış olmasının etkisi çok büyük olmuştur.
Yanlış anlamayı gidermek için hemen belirtmek isterim ki, mütedeyyin bir kişinin laik olamayacağı gibi akıl almaz bir fikri savunmuyoruz. Tam tersine böyle aptalca bir ayrımın laiklik karşıtları tarafından körüklendiğini hep söylüyoruz.
Ama insaf edin, kim Ekmeleddin Bey’in belirleyici niteliğinin laiklik yandaşlığı olduğunu söyleyebilir?
Ve insaf edin yine, kim bu seçimde CHP’nin “halk politikayı dine alet edenlerin peşinden gidiyor, bari biz de biraz daha dindar görünelim” takıntısının rol oynadığını yadsıyabilir?

***

Şimdi burada, haksızlık ettiğimizi, yukarıda söz konusu ettiğimiz takıntının CHP’nin değil, “Yeni CHP”nin tavrı olduğunu söyleyecekler çıkacak olursa kendilerine, partinin henüz iktidarda olduğu dönemde toplanmış olan 1947 kurultayında aynı önerilerin dile getirildiğini anımsatarak fazla acele etmemeleri gerektiğini söylemek isterim.
Daha dindar görünelim, diyerek, dini siyasete alet edenlerin dümen suyuna girmenin CHP’de uzun zamandır var olan, ara ara depreşen bir takıntı olduğu görülüyor.
Peki bu tavır, istenen sonucu vermiş midir?
Yaşadıklarımız, bu soruyu “evet” diye yanıtlamamızı olanaksız kılıyor.
Nitekim, 1947 kurultayında başlayan akımın sonucu olarak, 1949’da, ilahiyatçı Şemsettin Günaltay’ın başbakan yapılması ve 1950 seçimlerine öyle gidilmiş olması, sandıktaki büyük yenilgiyi önleyememişti. İşin daha da ilginci, önerinin önderleri Sinan Tekelioğlu ve Hamdullah Suphi Tanrıöver de 1950 seçimlerinde, daha dindar görünmek çabası içinde olan CHP’nin değil, DP’nin listesinde yer almaktaydılar.
Bu defa sonuç değişik olur, “daha dindar görünmek” oy getirir mi?
Bu soruya yanıt verirken, bir hususu hiç gözden uzak tutmamak gerek. Oyların bugünkü dağılımı göz önünde tutulduğunda, sonucu Kürt oyları belirleyecek, başka bir deyişle nihai kararı Abdullah Öcalan verecektir.
Ne dersiniz, çatı adayı Ekmeleddin Bey, nitelikleriyle Öcalan’ı etkileyebilir mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları