Manifestoda ne var?

07 Mayıs 2018 Pazartesi

Seçim manifestosunu partisinin İstanbul il kongresinde açıklayan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, günlerdir iktidara yakın medyada yaratılan beklentileri pek karşılamadı. Kalabalık salondaki “metal yorgunluğundan” memnun kalmayan Erdoğan, “yoruldunuz mu, bir ayağa kalkın sonra oturursunuz” diyerek tepkisini de gösterdi.

- Erdoğan’ın konuşması ve açıkladığı manifesto nelere dayanıyordu?

Konuşmasının başındaki uzunca bir bölümü, 16 yıllık iktidar dönemlerini anlatmaya ayıran Erdoğan, Osmanlı tarihini de dahil ettiği bütün başarıların sahibi, bütün saldırıların da hedefi olan bir çizginin devamı olduklarını iddia etti. Seçmenin çok aşina olduğu “bizi kıskandılar” söylemini, genişçe yer verdiği dış politika ve bölge sorunlarıyla birleştirdi. Ve 24 Haziran’ı “değişen zihniyetin” ardından “kurumsal değişimin” başlangıcı olarak işaret etti.

Erdoğan, şahlanış olarak işaret ettiği 24 Haziran sonrası için, “itibarlı yasama, güçlü yönetim ve bağımsız yargı” vaat etti. 16 Nisan referandumunda söylediğini tekrar ederek, küresel bir güç olacak ve refahı artacak Türkiye hedeflerini seçim sonrasına erteledi. Yani, 16 yıllık iktidar süresince yapmış olduklarının “karşılığını” değil de, seçim sonrasına tarih verdiği vaatleri için “ön ödeme” istedi. İktidarın devamına oy verecek “milli irade”yi, demokrasi ve istikrar için yeterli ilan etti.

- Ekonomi, dış politika ve siyasette yeni açılımların işaretlerini verdi mi?

Bir süre önce açıklanan seçim paketini bir icraat hamlesi gibi anlatan Erdoğan, 24 Haziran sonrası için de faiz, enflasyon ve cari açıkta düşme olacağını söyledi. Ama bunun nasıl olacağına ve şimdi neden olmadığına dair, “bürokrasinin etkinleşmesi” ve “şer kuşatması” dışında bir açıklama getirmedi. “Ey Batı” gibi nidalarla, sert çıkışlarla süslemediği dış politika öngörülerini de iç politika hassasiyetleri sınırında tuttu.

Hikâyesini dahil olanların bile yeniden dinlerken sıkıldıkları şekilde tamamlamış, yeni bir hedef ve hikâye kurmakta zorlanan iktidarın manifestosu, sadece yenilikten değil, eski bile olsa iddialı hedeflerden de uzaktı. Bu zayıflık, manifesto için epey tahmin üretmiş iktidara yakın yazarları, şimdi bulmak zorunda oldukları “şahlanış ateşleyicileri” konusunda çok zorlayacak.

- Erdoğan beklenenin aksine muhalefete neden hiç değinmedi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce “Beni indireceksiniz de ne yapacaksınız” cümlesi ve “benden sonra tufan” iması, Cumhur İttifakının muhalefete dönük stratejisinin özetiydi. İktidar, pragmatik seçmeni istikrarsızlık tehdidi ile tutmaya çalışırken, muhalefeti de uyumlu iktidar şansının zayıflığıyla sıkıştırmayı hesaplıyor. Muhtemelen, seçim manifestosuna “pozitif” bir hava verme çabası, muhalefete hiç değinilmemesinin sebebi.

Erdoğan, bir önceki konuşmasında Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisine oy verip milletvekilliği seçiminde AKP’ye oy vermeme çağrısı yapıldığını söylemişti. Bazı araştırmalarda Erdoğan’ın söylediğinin tersi bir eğilimin daha yaygın olduğu görülüyor. Erdoğan’ın tersini dile getirerek açık ettiği endişesi, “iç muhalefete” ilişkin rahatsızlığın hiç küçük olmadığını gösteriyor. Fakat, kaygı ifadelerinin, özgüven havasını bozması da çok istenmiyor.

- Normalleşme açısından manifesto ne anlatıyor?

İktidara karşı olanları milli olmamakla suçlamanın, AKP’ye oy vermeyen muhafazakârları da “münafıklıkla” suçlamaya kadar vardırılması ciddi bir tepki yarattı. Bunları dengelemek için, seçim manifestosunda normalleşme ve yumuşama mesajları olacağı söyleniyordu. Fakat Erdoğan, sadece “balkon konuşmalarını biz siyasete kazandırdık” demekten daha geniş bir açılımın işaretini vermedi.

Bütün muhalefeti “şer ittifakı” suçlamasıyla ötekileştirme çok erken başlanan ve talebi doymuş bir argüman haline geldi. Bu yüzden, Erdoğan biraz da zorlanarak “bizi desteklememiş olan fikirlerin özgürlüğü bile bize emanettir” dedi. Ama hemen peşine sınırlarını kendisinin çizdiği, yerli ve milli, milletin ve ülkenin çıkarına olma koşullarını koyarak.

- Eşitsiz yarış ve adil seçim konusunda iktidarın stratejisi nedir?

Muhalefetin haklı olarak gündeme getirdiği, bütün adaylar için eşit olmayan yarışma koşulları, AKP’nin İstanbul il kongresi için TV kanallarının yaptığı özel yayınlarla çok çarpıcı biçimde ortaya kondu. Erdoğan’ın, “davasının kuruluş felsefesini dayandırdığı adalet” meselesine bu noktadan yaklaşılmadığı, hatta bu durumun “hak” olarak görüldüğü de ortada.

Cumhur İttifakı seçim stratejisi büyük ölçüde Erdoğan’ın rakipsiz olduğu imajı üzerine kurulacak. Erdoğan, muhtemelen hiçbir adayı doğrudan muhatap almayacak, hatta ismini bile zikretmeyecek. Nitekim CHP adayı olarak açıklandıktan sonra İnce’nin adını hiç vermeden eleştirilerini sıraladığı bir konuşma yapmayı başardı. Bu tavrının nezaketen ve demokrasinin gereği olarak değiştirme ihtiyacının emaresini de görmedik.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eyvallah 10 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları