Uyurkulak’ın Tol adlı romanını çeviren Jean Descat’tan bir çeviri faciası!

Son yirmi yılda Avrupa’nın başlıca ülkelerinde özellikle Fransa’da, Türk edebiyatından yapılan çevirilerin arttığını görüyoruz. Bu çevirilerin özellikle Kültür Bakanlığı çerçevesinde, yabancı yayımcılara teşvik veren TEDA projesince maddi yardımlarla desteklendiğini biliyoruz. Fakat azımsanmayacak sayıda eserin maalesef kaba yanlışlarla dolu olarak, çok dikkatsizce, umursamaz bir anlayışla çevrildiğini gözlemliyoruz. Bu soruna ışık tutmak amacıyla ve örnek olarak Murat Uyurkulak’ın, Türkiye’de 2002’de yayımlandıktan ve ilgiyle karşılandıktan sonra Jean Descat tarafından Fransızcaya çevirilerek, 2010’da Galaade Yayınevi tarafından Fransa’da yayımlanan Tol adlı romanını gözden geçirebiliriz.

Yayınlanma: 09.10.2022 - 19:02
Uyurkulak’ın Tol adlı romanını çeviren Jean Descat’tan bir çeviri faciası!
Abone Ol google-news

Türk edebiyatının dünyaya açılmasını hepimiz isteriz ama bu açılımın doğru dürüst gerçekleşememesini de az çok kabullenmiş gibiyiz. Bu konuda çevirmenlere büyük görevler düştüğünü herkes bilir fakat gerekli denetimleri kimin yaptığını ya da yapması gerektiğini de çoğu kimse aklına bile getirmez. Sanki bir eserin yabancı bir dile çevrilmiş olması başlı başına bir başarıymış gibi. Yani edebiyat çevrelerinde herhangi bir eser için yabancı dillere çevrilip basılsın da nasıl olursa olsun düşüncesi genelde hakim diyebiliriz.

Son yirmi yılda Avrupa’nın başlıca ülkelerinde, özellikle Fransa’da, Türk edebiyatından yapılan çevirilerin arttığını görüyoruz. Bu sayının artması oldukça tatmin edici ama söz konusu çevirilerin ne derece başarılı olduklarını ve yazarın üslubuna ne kadar sadık kaldıklarını kontrol eden bir mekanizma ya da kuruluş var mı?

Zira bu çevirilerin özellikle Kültür Bakanlığı çerçevesinde yabancı yayıncılara teşvik veren TEDA projesi tarafından maddi yardımlarla desteklendiğini biliyoruz. Bu desteğin karşılığı olarak da yabancı editörlerden nitelikli çeviriler yayımlamalarını istemek gayet doğal.

Ancak, bu konuyu biraz irdelersek, azımsanmayacak sayıda eserin maalesef kaba yanlışlarla dolu olarak, çok dikkatsizce, umursamaz bir anlayışla çevrildiğini gözlemliyoruz. 

KABA HATALAR!

Bu soruna ışık tutmak amacıyla ve örnek olarak, Murat Uyurkulak’ın Tol adlı romanını gözden geçirebiliriz. Eser Türkiye’de 2002’de yayımlandıktan ve ilgiyle karşılandıktan sonra Jean Descat tarafından Fransızcaya çevirilerek, 2010’da Galaade Yayınevi tarafından Fransa’da yayımlanmış.

Aslında bu çevirinin tam bir çeviri faciası olduğunu görmek için uzun araştırmalar yapmamıza gerek yok. Zira daha ilk sayfayı açtığımızda son derece kaba hatalarla karşılaşıyoruz.

Eserin ilk satırlarında aynı zamanda anlatıcı rolünü de üstlenen roman kahramanı Yusuf annesinden bahseder: “İlkokula başlamıştım, annem intihar etti.” Ama Fransızca çevirisi tamamen değişik: “…annem intikam aldı” (…ma mère s’est vengée.) Açıkça belli ki çevirmen benzer (paronim) olmaları nedeniyle intihar ve intikam kelimelerini karıştırmış.

Romanın Fansız okuyucusunun yerine koyalım kendimizi: Eğer kahramanımızın annesi intikam aldıysa, kimden aldı, niçin? ne zaman? Kitapta bir daha bu konuya hiç değinilmemesi çok tuhaf değil mi?

Paragrafın devamında “annemin ağzı çok bozuktu” diyor Yusuf. Fransızcası oldukça şaşırtıcı: “annemin ağzı korkunç şekilde yaralıydı” (la bouche de ma mère était affreusement mutilée).  

MOTAMOT ÇEVİRİ!

Burada da demek ki çevirmen Türkçedeki “ağzı bozuk” deyiminin anlamını bilmediği için motamot çeviri yapmış. Yapmış ama annesinin yaralı yüzünden neden bir daha hiç söz edilmiyor. Ve yazar bu betimlemeyi hangi nedenle yapmış, insan biraz merak eder, araştırır ama ne çevirmen ne de editör bu konularla hiç ilgilenmemişler.

 Biraz daha ilerlediğimizde, Yusuf büyük sıkıntılar içinde geçen gençlik yıllarını anlatıyor: “her mesafenin yayası olmuş, yaş günü partilerinin bir tekine bulaşmamıştım.” Fransızcası şöyle: “manzaraya karışıyor, yılbaşı partilerine bile gitmiyordum.” (“je me fondais dans le paysage, je n’allais même pas aux fêtes du nouvel an.”)

UMURSAMAZLIK VE CEHALET!

"Aynı cümlede iki büyük yanlışlık nasıl olur" demeyin, umursamazlık ve cehalet her seye kadir! Cümlenin birinci bölümü için Türkçeyi doğru dürüst bilmeyen bir insanın anlamaması belki olağan karşılanabilir ama biraz olsun Türkçe öğrenmiş bir yabancının bile yaş günü ile yılbaşını karıştırması olanaksız görünüyor.

Zira sözlüğe bakması yeterli. Bunlar ciddi bir çevirmenin istese bile yapamayacağı türden affedilmez hatalar.

Bölümün devamında, Yusuf kendisine ne düşündüğünü soran yakınlarına verecek yanıt bulamıyor: “Aynur’un memelerini desem, hiç olmazdı. Aynur patronun yüksek lisanslı metresiydi.”

Burada çevirmen yine uydurmuş ama maalesef tutturamamış: “Aynur’un memelerini görmedim. Aynur patronun metresiydi, çok klas!” (Les seins d’Aynur je ne les ai pas vus. Aynur, c’était la maîtresse de mon patron, la classe!) Biz de çok saçma! diyerek yorumumuzu ekleyebiliriz.

Okumamıza devam ettiğimizde şöyle bir cümle çıkıyor karşımıza: “sahip olduğu yıllara karalar bağladığı şeydi vakit”. Dikkat gerektiren bir düşük cümleyle karşı karşıyayız ve Fransızcası yine yanlış: “en az sahip olunabilecek şey, zamanın yıllar içinde getirdikleridir” (le moins qu’on puisse posséder, c’est ce que le temps a apporté au fil des années).

 Yazarın düşüncesiyle hiç ilgisi olmayan, hem toptan yanlış hem de içi boş bir düşünce! Burada da belli ki “karalar bağlamak” deyimi işi yokuşa sürmüş. Ama kimse de bu garip önermenin kaynak dilde yazarın kullandığı cümleyi karşılayıp karşılamadığını sorgulamamış.

Daha sonra, Yusuf içki içerek geçirdiği bir geceyi anlatıyor: “…gün ağarırken bir şişe daha kanyak aldığımı ve her daim taksilerin kuşatmasındaki o meydanda…” Ama oldukça farklı olan Fransızca çeviride anlatıcı kanyak içtikten sonra bir takside kustuğunu söylüyor: (après avoir pris une bouteille de cognac et vomi dans un taxi…).

Böyle tuhaf bir değişikliğin nedeni tam olarak belli değil ama belki kusmak ve kuşatmak fiilleri karıştırılmış olabilir, artık nasıl oluyorsa… 

UYDURMALAR!

Biraz daha ilerleyerek şöyle bir cümleye rastlıyoruz: “Kafana kurşunu sıkana kadar da bundan başka bir şey yapacağın yok. Geçen sene aldığın o allahlık Kırıkkale tutukluk yapmazsa tabii.” Çevirinin birinci cümlesi az çok aynı ama ikincisi tamamen uydurma: “…Geçen seneyi o meşhur Kırıkkale hapishanesinde geçirdiğini hatırlatmam gereksiz.” (…Sans même parler de ton séjour en prison l’an dernier dans ce fameux Kırıkkale.)

Kırıkkale tabancayı bütün Türkler bilir ama bir Fransızın bu konuda Fransız kalmaması olanaksız gibi. Ayrıca “tutukluk” ile “tutukluluk” karıştırılırsa ortaya böyle bir zırvanın çıkması kaçınılmaz.

Birkaç satır sonra, anlatıcı yine silahından söz eder: “üzerine konan tozdan kıskandığım tabancama laf edilmesine dayanamazdım.” Çeviri yine tuhaf bir yola sapmış: “Tozla kaplanmasına dayanamadığım tabancamdan bahsetmeden edemedim.” (Je ne pus m’empêcher d’évoquer mon pisTolet (…) que je ne supportais pas de voir se couvrir de poussière.)

İlerlemeye devam edelim. Yusuf’un arkadaşı ona şöyle sesleniyor: “Sen çok yaşayasın, olur mu?” Çevirmenin versiyonu: “Ya sen, çok şeyler mi yaşadın?” (Et toi, tu as beaucoup vécu?)

Başka bir bölümden örnekler vermemiz gerekirse, Müesser’in hikâyesine geçebiliriz. Çok zor şartlar altında büyüyen ve onbeş yaşında evden kaçarak gazinolarda şarkıcılık yapan Müesser için anlatıcı daha sonra durumunda biraz düzelme olduğunu belirterek “talihi yaver gitti” ifadesini kullanıyor. Fakat fransızcası tam tersi: “talihi yaver gitmedi” (le sort ne lui fut pas favorable).

Müesser’in gazinolarda söylediği şarkılardan biri de “Adalardan bir yar gelir bizlere” diye başlayan meşhur hicaz şarkı. Ama Müesser çeviride hiçbirimizin bilmediği başka bir şarkı söylüyor: “Adalardan büyük bir felaket gelir bizlere” (des îles nous vient un grand malheur…..): Burada da çevirmenin büyük olasılıkla sözlüğe bakarken “yar” ve “yas” kelimelerini karıştırdığını tahmin edebiliyoruz.

Daha sonra gazinoda bir kavga çıkıyor ve olayın “yazın o durgun ve yapışkan gecesinde” geçtiğini öğreniyoruz. Demek hava sıcak ve rutubetli. Fakat o da ne! Fransız okuyucular ani bir iklim değişikliğine tabi kalıyorlar: “kışın o soğuk ve yapışkan gecesinde” (dans le froid gluant de cette soirée d’hiver) Bir kış gecesinin nasıl yapışkan olabileceğini bile kimse sorgulamamış.

Bu yazı çerçevesinde çevirideki kaba hataların tümünü incelememiz elbette olanaksız. Sonuçta, çok az Türkçe bilen ve Türk kültürünü tanımayan bir çevirmenin sözlükler yardımıyla yapmaya uğraştığı bir çalışma karşısındayız.

KABA VE GÜLÜNÇ!

Bu tespitler ışığında, çevirmenin önündeki en büyük engelin Türkçe deyimler ve paronimler olduğunu görüyoruz. Zira bilmediği kelimeleri sözlükte arama şansına sahip olsa da, birbirine benzeyen kelimeleri karıştırma riski oldukça yüksek.

Günlük konuşmalarda kullanılan deyimlerin anlamına ise sözlük kullanarak ulaşmak ne yazık ki biraz daha zor. Söz konusu hataların bazıları o kadar kaba ve gülünç ki, aslında Türkçe bilmeyen bir editörün bile biraz mantık kullanarak, bu saçma cümlelerde bir tuhaflık olduğunu sezmesi ve kesinlikle düzeltilmesi gerektiğini anlaması pek de güç değilmiş.

DURUM İÇLER ACISI! BAŞTAN SAVMA ÇEVİRİLER OKURA, YAZARA VE YAZINIMIZA BÜYÜK SAYGISIZLIK!

Çeviri emek ve özveri gerektiren zorlu bir meslektir. Çevirmenlerin amacı sözcükleri sınırların ötesine taşımak, bir dil ile diğeri arasındaki kapıları aralamaktır. Böyle amatörce ve baştan savma çeviriler ise yazınımızın Avrupa’da tanıtılmasına yarardan çok zarar getirir ve onurlu bir mesleğin itibarını sarsmaktan başka işe yaramaz. Anlaşılıyor ki Galaade Yayınevi bu saçmalıkları gözü kapalı yayımlamış. Mesleğini gerçek anlamıyla bilen bir yayın yönetmeni ile dürüst bir editör böyle yarım yamalak bir çeviriyi kesinlikle yayımlamaz; eğer yayımlarlarsa aynı zırvaları paylaşmış olacaklarını bilirler. Böyle bir çevirin hiç bir denetimden geçmeden yayımlanması hem okura hem de yazarın emeğine büyük bir saygısızlık örneği teşkil ediyor.

Ayrıca Fransa’da aynı çevirmenin Sabahattin Ali, Murathan Mungan, Aslı Erdoğan gibi yazarlarımızı da çevirmiş olması ve bu çevirilerin Le Serpent à plumes ve Actes Sud gibi ciddi geçinen yayınevleri tarafından yayımlanmış olması durumun ne kadar içler acısı olduğunu açıkça gözler önüne seriyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler