Gültekin Uysal: 'AKP iktidarında mağdur olmamış hiçbir kesim kalmadı'

Demokrat Parti’nin (DP) 14. Olağan Büyük Kongresi Ankara’da sürüyor. DP Genel Başkan Gültekin Uysal, kongrede yaptığı konuşmada, "AKP iktidarında mağdur olmamış hiçbir kesim kalmadı. AKP, ya doğrudan bir hınç ile mağdur etti ya da yaptığı hatalarla mağduriyetine sebep oldu" dedi.

Yayınlanma: 06.03.2022 - 16:24
Gültekin Uysal: 'AKP iktidarında mağdur olmamış hiçbir kesim kalmadı'
Abone Ol google-news

DP’nin 14. Olağan Büyük Kongresi, Ankara'daki Atatürk Kapalı Spor ve Sergi Sarayı’nda bugün yapılıyor.

Gültekin Uysal, kongrede partililere seslendi. Uysal, özetle şöyle konuştu:

“Defaatle ‘Demokrasi ekmeğimiz, aşımızdır’ dedik. Bugün eminim ki daha anlamlı bir hal beyanıdır bu. Demokrasinin bizler için ne büyük bir anlam ifade ettiğini belirtmenin yanında, demokratik değerlerden uzaklaştıkça ekmeğinden, aşından olan milletimiz için en doğru izahtır.

Demokrasiyi sandığa hapsederek sadece oy vermenin demokrasinin temel koşulu olduğunu düşünen; düşünmeye, ifadeye tahammül edemeyen, gücü nispetinde her bir yeni gün yeni bir demokratik tavır alanını talan eden bir iktidarla karşı karşıyayız. Bakınız; demokrasilerde önemli olan meşru yollarla rızanın imal edilmesidir. Ancak bu iktidar, artık vatandaşın rızasını kendi lehine imal edemez bir hale geldi. Bunun için de muhalefet lehine ortaya çıkan rızayı imha etme derdine düştü. İktidarlarını demokratik özgürlükleri sınırlandırarak devam ettiren bir zihniyet. Seçimleri ‘demokrasi’ görüntüsünün devamı için yasak savma kabili bilen bir anlayış. Aslında artık siyaset biliminin konusunu aşan şekilde davranan ve davranış bilimi çerçevesinde psikoloji biliminin konusu olan bir iktidar.

“BİLİYORLAR; HUKUK İŞLERSE ZULÜMLERİ İŞLEMEZ, İKTİDARLARI SÜRMEZ”

Cumhuriyet’e, değerlerine, Cumhuriyet’imizin kurucusu büyük lider Mustafa Kemal Atatürk’e, kurucu ilke ve esaslara yönelik kinleri, bugün ekonomi yönetiminde ispat ettikleri basiretsizlikleri ve beceriksizlikleri ile geçmiş fukaralıklarının acısını çıkarmak istemeleri bir taraftan hukuksuzluklara diğer bir taraftan da yolsuzluklara sebep olmaktadır. Verilerle değil vehimlerle yönetmelerinin sebebi budur. Gerçeği değiştirme kudretleri olmadığı için ancak manipüle ederek amaçlarına ulaşmaya çalışmaktalar. İşleyen bir adalet sistemine, demokratik sisteme, hür basına razı gelmemeleri bundan. Biliyorlar; hukuk işlerse zulümleri işlemez, iktidarları sürmez hale gelecek. Onun için devlette ne hukuk bıraktılar ne ilke ne teamül.

“YAPTIKLARI HUKUKSUZLUKLARIN HESABI SORULMASIN DİYE BİR SİSTEM İCAT ETTİLER”

Teamüllere tahammülleri yok. Cehaleti cesaretinin önünde gidenlerle korkuları vicdanlarının önünde gidenlerin esareti altında bu ülke. Onun için işte TRT, Anadolu Ajansı, RTÜK, ‘majestelerinin basın müşaviri’; yargı, külliyen ‘hukuk müşaviri’, kolluk kuvvetleri ise ‘yakın koruma’ olarak görev yapıyor. Korkuyorlar; millet olur da gerçekleri görür, nasıl soyulduğunu, kendi açken iktidarın yanı, yandaşının nasıl Agob’un kazı gibi doyurulduğunu bilir diye. Bakın TÜİK’e mesela, ne iş yapıyor? Majestelerini eğlemekten başka ne işe yarıyorlar? Adeta ‘Türkiye illüzyon kurumu’ haline gelmiş. Koçi Bey, hükümdarı uyarmak için kaleme aldığı risalelerinde şöyle diyordu; ‘Bu kadar karışıklığın, fitne ve fesadın, reayanın ve memleketin harap oluşunun, hazinelerin ve malların azalmasının sebebi rüşvet pisliğidir’. Korkuyorlar. Öyle çok zulmettiler ki bugün adı ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ denen, bu sistem diyemeyeceğimiz düzenin sebebi de korku. Yaptıkları hukuksuzlukların hesabı sorulmasın diye bir sistem icat ettiler. Kurgusal bir hata ya da doğru bir ifade ile kasıtla bu sistemde cumhurbaşkanını denetleyecek ve dengeleyecek merci yine bu makamın kendisidir. Yani korkudur.

“KENDİ KADERİ İLE DEVLETİN KADERİNİ BİR GÖSTEREREK BİR ALGI OLUŞTURMA GAYRETİNDELER”

Demokratik sistemler, sahip oldukları enstrümanlarla iktidarı elinde bulunduran siyasi partilerin diledikleri gibi davranmalarına, her tahayyülünü icraata geçirmesine yasal ve meşru yöntemlerle engel olurlar. Aksi, demokrasi ile başlayan oligarşi ile son bulan kötü bir hikâyedir. Zor kullanarak kendilerini millet, devlet ve kamu kavramlarıyla bütünleştirenlerin savundukları rejime, totaliter rejim denir. AKP iktidarının yaptığı da tam olarak budur. Kendi kaderi ile devletin kaderini bir göstererek bir algı oluşturma gayretindeler. Diyorlar ki ‘Biz gidersek devlet çöker’. İslam peygamberine hak vaki oldu da İslam dini mi çöktü? Türk milletini bir var olma-yok olma çizgisinden çıkaran büyük lider Mustafa Kemal Atatürk vefat etti de Cumhuriyet mi yıkıldı? Şimdi Cumhuriyet’i yıkmaya çalışan, kravatlı soygunla kamu kaynaklarını yağmalayanlar gidince mi yıkılacak? Hayır efendim; siz giderseniz hukuksuzluk biter, siz giderseniz yolsuzluk biter, siz giderseniz yoksulluk biter. Sizin gitmenizle 3Y devreye girer. Unuttuysanız hatırlatalım; hani iktidara gelmeden önce mücadele edeceğinizi söylediğiniz ama adeta kurumsallaşsın diye uğraştığınız yasaklar, yoksulluk ve yolsuzluk. Elbette gidersiniz, gideceksiniz. Yol göründü. Popüler kültüre atıfla söyleyelim; ‘yasaklara, yoksulluğa ve yolsuzluğa hayır’ diyoruz ve sizi üç ‘hayır’ le uğurluyoruz. Hayırlı, uğurlu olsun!

“TÜM İDDİALARIYLA SINANDILAR, KAYBETTİLER”

Sizden önce ev, bark, araba sahibi olmak isteyen, emeklisi ile en azından başını sokacak bir ev alabilen vatandaşı dert sahibi ettiniz. Bu iktidar, bu milletin dününü çaldı; yetmedi, geleceğini KÖİ denen yandaş besleme yöntemi ile ipotek altına aldı; yetmedi, umutlarını bitirdi. Zihninde memleketin hali yankılanıyor ama bu arkadaşlar, varlıklarını liyakate değil sadakat ettiklerine borçlu oldukları için bir defa dahi doğruyu söyleyemiyorlar. Kendilerinin tevil etmelerine gerek yok, gerçekler onları tevil ediyor. Vicdanları bedenlerini terk etmişti, onu akıl izledi. Tüm iddialarıyla sınandılar, kaybettiler. Hiçbir öngörüleri tutmadı, hiçbir hesapları doğru çıkmadı. Şimdi ellerinde tek bir hesapları kaldı; ne olursa olsun iktidarda kalmak. Bilin isterim; bu hesabınız da tutmayacak. Ne yaparsanız yapın, ne ederseniz edin bilin; mazlumun ahı, indirir şahı! Yüzükle, tek bir alyansla geldiler, vatandaşı ise evine ekmek almak için alyansını satar hale getirdiler.

“BİR KİŞİNİN İKTİDARDA KALABİLMESİ, ÇEVRESİNDEKİLERİN ZENGİN OLABİLMESİ İÇİN 84 MİLYONUN FAKİR OLMASI GEREKMEKTE”

Bu iktidarın döneminde ‘ekonomik büyüme’, az sayıda insan için servet artışı; sayılamayacak kadar çok olan diğerleri içinse sosyal statüde, yaşam standardında, gelirde hızlı bir düşüş anlamına geliyor. Bir iktisatçı şöyle diyor; ‘Büyük servet olan yerde büyük eşitsizlik vardır. Bir kişinin çok zengin olabilmesi için en az beş yüz kişinin fakir olması gerekir’.  Ancak AKP döneminde denklem şu şekilde gerçekleşiyor; bir kişinin iktidarda kalabilmesi, çevresindekilerin zengin olabilmesi için 84 milyonun fakir olması gerekmekte. Bunu da sağladılar, özellikle son üç ayda hepimizi fakirleştirdiler. İyi bir ekonominin en tabi girdisi işleyen bir hukuk sistemi ve demokrasidir. Tarih boyunca, demokratikleşme ve iktisadi gelişmenin birbirinden bağımsız olarak düşünüldüğü durumlarda büyük olumsuzlukların yaşandığı görülmüştür. Bugün yaşadıklarımızın sebebi de budur.

“TÜM FANTASTİK YAZARLARI BİR ARAYA GETİRSEK CUMHURİYET TÜRKİYESİ’NİN 20 YILDA GELDİĞİ YERİ ANLATACAK SÖZ BULAMAZLAR”

Yıllar boyu vatandaşın arasında ‘alternatifi yok’ tezahüratı yaptırdılar. Şimdi ise milletimiz ‘bundan daha kötüsü olmaz’ noktasına geldi. ‘Ne edersen kendine, edersin kendi kendine’ demişler. Keşke yalnız kendilerine etselerdi. Ama bu vatana yazık ettiler, gençlerinin umutlarına. Düşünsenize; 30’lu yaşlarındaki gençlerimizin en kıymetli 20 yılı bu iktidarla geçti. Cehennemi tasvir ile ömürlerini geçirdiler ve ahiretin başlangıcı olan şu dünya hayatındaki cehennemin kurucuları oldular. Tüm fantastik yazarları bir araya getirsek, Cumhuriyet Türkiyesi’nin 20 yılda geldiği yeri anlatacak söz bulamazlar. Erdoğan iktidarı, Jack London’ın bir asır önce yazdığı ‘Demir Ökçe’ eserinin bir tezahürü aslında. Orada bir söz var; ‘Farkındayız, yaşadığımız tecrübelerden dolayı iyi biliyoruz ki hak, adalet, insanlık çağrıları size ulaşmıyor. Kalpleriniz, yoksulların kafalarını ezen ökçeleriniz kadar taşlaşmış sizin’ Kanıtı mı; kanıtı, ‘kuru ekmek yiyorlarsa aç değiller’ diyen, ‘dünyanın en ucuz elektrik ve doğal gazı bizde’ diyen, millete soğan ekmek öneren, ‘bu zamları devlet yapmıyor’ diyen vekilleriniz, yöneticileriniz. Dahası; kanıtı bizatihi sizsiniz Sayın Erdoğan. Biliniz kıymetli dostlarım; Türkiye’nin önünde iki tercih var. Ya AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın şahsında somutlaşan, yoksulluk üreten, hukuksuzluk üreten, yolsuzluk üreten; milletimiz için, 84 milyon vatandaşımız için risk üreten bu keyfi rejimle yola devam edilecek ya da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve milletimizin tarihi gelişimine yakışır demokratik, çoğulcu, refah transfer edebilen, dünya ile rekabet edebilen bir hukuk devleti ile…

“İNATLA BOZDUKLARI EKONOMİYİ VE İLİŞKİLERİ İTHALATLA ÇÖZEBİLECEKLERİNİ DÜŞÜNÜYORLAR”

İbn-i Haldun ‘coğrafya kaderdir’ diyor ya, ben de ‘AKP kader değildir’ diyorum. Bakınız; bugün yanı başımızda bir sıcak savaş söz konusu. Rusya ve Ukrayna, Türkiye’nin tarım dış ticaretinde çok önemli iki ülke. Buradaki kriz, gerginlik, savaş, Türkiye’yi iki yönlü hem ithalat hem de ihracat bakımından olumsuz etkileyecektir. Rusya’ya ait bir savaş uçağının 2015 yılında Türkiye sınırında düşürülmesinden sonra 24 tarım ürünümüze uygulanan ambargonun olumsuz etkileri hala yaşanıyor. En basitinden domates ihracatı kotaya bağlandı. Bu uygulama devam ediyor. Israrla dile getirdiğimizi tekrarlayalım. Tarımda üretimin, kendine yeterliliğin önemi bir kez daha bu krizle görüldü. Bu kriz, yaşanan bu savaş, maalesef ki AKP eliyle ortaya çıkan ekonomik krizin üstüne geldi. Muhakkak ki sonuçlarını ıstıraplı şekilde yaşayacağız. En basiti, bu bereketli toprakları üretemez hale getirip buğdayda, ayçiçeğinde ve sair üründe dışa bağımlılık nedeniyle temel gıdada sorun yaşayacağız. Malumunuz; artık marketlerden birçok ürünü sayı ile almak zorunda kaldı vatandaş. Yağ alacak, bir taneden fazla alamıyor. Ha keza un alacak, şeker alacak, bir taneden fazla alamıyor. Geçmişi ‘kuyruklar’ üzerinden eleştiren AKP ile geldiğimiz noktada kuyruk bile anlamsız kaldı. Vatandaşta para da yok, markette ürün de. Ama bu riski görmüyorlar bile. Hatta utanmadan, TMO’dan ‘korkulacak bir şey yok, arzda sorun yaşamayız. Daha yakın zamanda Arjantin’den 70 bin ton buğday ithal ettik’ diye açıklama yapıp aklımızla dalga geçiyorlar; ‘artık üretemiyoruz’ diye utanacaklarına. Dış politikada aldığınız kararlar ve tercihleriniz ekonomiyi doğrudan ilgilendiriyor. Ama onlar, inatla bozdukları ekonomiyi ve ilişkileri ithalatla çözebileceklerini düşünüyorlar.

“AKP İKTİDARINDA MAĞDUR OLMAMIŞ HİÇBİR KESİM KALMADI”

AKP iktidarında mağdur olmamış hiçbir kesim kalmadı. AKP, ya doğrudan bir hınç ile mağdur etti ya da yaptığı hatalarla mağduriyetine sebep oldu. Az evvel bahsini ettiğim dış politik tercihler hepimizin mağduriyetine sebep oldu, olmaya da devam ediyor. Peki doğrudan ettikleri? Doktorlarımız, bir bir başka ülkelerde gelecek aramaya başladı. Gençlerimiz, eskiden bir rekabet aracı, dış dünya ile bağlantı şartı olarak dil öğreniyordu; şimdi ise yurt dışında iş bulabilmek için. Sokak röportajlarında gençlerimizin söyledikleri üzerinden dahi bir değerlendirme yapmak mümkün. Oyun oynayacak yaşta çocuklar siyasi bir değerlendirme yapabiliyor. Bu bir mecburiyet adeta. Evde ana babasının yaşadığı sorunu, sıkıntıyı izliyor çocuklar ve ‘keşke olmasa, keşke bilimden, ilimden bahsetseler’ dediğimiz gencecik çocuklarımız siyaset konuşur hale geldi. Ya da eline mikrofon verilir oldu, karşıt addedilenlere birkaç kelime söylesin diye. Her değeri siyasallaştırdıkları yetmedi, çocuklarımızı dahi siyasallaştırdılar. Bunu bizatihi eğitim konusundaki tercihleriyle de yaptılar. Kendilerine kadrolu seçmen yetiştirmesini umarak bir takım eğitim kurumlarını kendi ihtisas alanında kurumsal ihlas aracına dönüştürdüler. Eğitim kurumlarını siyasi bir kamp olarak gördüler. Bir dönem cürüm ortakları, soruları çalarak milyonların hakkını yedi, hukuksuzluklar icat ederek yüzbinleri mağdur etti. Şimdi ise AKP, bu cürüm ortağından miras aldığı hukuksuzlukları sürdürmeye devam ediyor. Mülakat denen sistemin soru çalmaktan farkı ne? Victor Hugo, ‘Sefiller’ kitabında soruyor; ‘Hırsızlık, para, mal mı çalmaktır? Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?’ Yalnız 100 yıllık sermayesini, hatta ihtiyat akçesini değil saadetini de çaldınız bu memleketin. Daha birkaç gün önce Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu’ndaki bakanlık başmüfettişi, ‘Atatürkçü, Cumhuriyetçi, Alevi’ okul müdürünü görevden almak için sicilini bozduklarını itiraf ettiği yazışmayı yanlışlıkla 20 kişilik müfettiş grubuna gönderdi. Bakın; AKP iktidarı nasıl fişliyor insanları, FETÖ’den miras aldıkları yöntemlerle zulmediyor, mağdur ediyor."


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler