'Eğitimde devrimci ruha ihtiyaç var'

Köy Enstitülerinin son mezunlarından eğitimci 92 yaşındaki Mevlüt Kaplan, eğitimin dünü ve bugünü üzerine Cumhuriyet’e konuştu.

Yayınlanma: 20.05.2022 - 06:52
'Eğitimde devrimci ruha ihtiyaç var'
Abone Ol google-news

Cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı, laik, modern ve bilimsel eğitimin simgesi olan, modern Türkiye’nin ve kalkınmanın simgesi haline gelen Köy Enstitülerinin son mezunlarından eğitimci 92 yaşındaki Mevlüt Kaplan eğitimin dünü ve bugünü üzerine Cumhuriyet’e konuştu. 1948 yılından bu yana 635 kitap yazan ve eserleri İngilizce ile Fransızca olmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından pek çok yabancı dile çevrilen Kaplan, Köy Enstitülerini “Yarım kalmış bir kalkınma başarısı” olarak yorumladı.

Köy Enstitüleri size neler öğretti, öğretmenliğe nasıl başladınız?

Ülkemizde 21 Köy Enstitüsü vardı. Dershanelerde kültür dersleri adı altında standart ortaokul ve lise müfredat derslerini alıyorduk. Bir de uygulamalı eğitimler dediğimiz tarım ve sanat dersleri vardı. Köy Enstitüleri 365 gün açıktı ve tatil yoktu. Öğrenciler tarım öğrenip tarlada, arazide çalışarak üretim yapıyordu. Bu teknik dersler sayesinde okulu bitiren tarımın, üretimin ne olduğunu, önemini çok iyi öğreniyordu. Buğdayın tohumdan ekmek oluncaya yolculuğunu ezbere biliyorduk. İmkânsızlıklarla ve zor koşullarda yaşamamıza karşın o hırsla okuyarak öğretmen olmayı başardım. Bizim zamanımızda köylerde zaten iki seçeneğiniz vardı. Ya dini eğitim alıp imam olacaktınız, ya da okuyup öğretmen olacaktınız.

Enstitüler bugün açık olsaydı ne olurdu?

1954 yılında Köy Enstitüleri kapatıldığında “Ne olacak bizim bu halimiz” dedik. İsmail Hakkı Tonguç ve Hasan Âli Yücel bu okulları böyle olsun diye mi açtı? Cumhuriyetin en iyi eğitim kurumlarının kapatılmasına o yıllarda herkes göz yumdu. Adnan Menderes hükümeti iktidara geldiğinde ilk düşmanı Köy Enstitüleri oldu. Sadece dış güçler değil, içerideki güçler de eğitim yuvalarını istemiyordu. Hakkını arayan, bilinçli, aydınlanmış köylü değil, toprak ağalarına itaat eden köle gibi köylü istiyorlardı. Köy Enstitüleri komünist yuvası ilan edildi. Eğer bugün Köy Enstitüleri olsaydı, ülkemiz ekonomik yönden darboğaza girmezdi. Hayat pahalılığı olmazdı. Kendi kendisine yeten yedi ülkeden biri olmaya devam ederdik. Refahı yüksek, kişi başına düşen milli geliri daha fazla bir ülke olurduk. Hayvancılık, tarım, üretim, sanayi daha çok gelişirdi. O yıllarda kalkınma daha köylerde başlıyordu. Köyden kente göç diye bir şey olmazdı. Yurtdışına da göç vermezdik.

Bugünkü eğitimin durumunu ve milli eğitim sistemini nasıl buluyorsunuz?

Ülkemizde halen okuma yazma bilmeyen 7.5 milyon kadın var. 40 yaşını geçen 5 milyon erkek okuma yazma bilmiyor. Türkiye’de üniversite sınavına giren çocukların 200 bini sıfır puan alıyor. Eğer bugün Köy Enstitüleri yaşasaydı eğitimde fırsat eşitliği diye bir şey kalmadı. İnsanlar para verip okullara gidiyor. Televizyonda Türkiye’nin başkentini bilemeyen üniversite öğrencilerini görüyoruz. Eskiden Köy Enstitülerini bitirip öğretmen olanlar vatanına, milletine hizmet edip gençleri yetiştiriyordu. Artık böyle bir fırsat da kalmadı.

Öğretmenlerin geçmişteki durumları ve imkânları nasıldı?

600 bin öğretmen elinde diplomasıyla işsiz durumda. 30 yaşına gelen gençlerimiz annesinden babasından harçlık alıyor, sokağa çıkmaya utanıyor. Öğretmenlerin durumu içler acısı. İktidar öğretmenleri böl-parçalayönet diyerek birbirine düşürüyor, ondan sonra yutmaya çalışıyor. Bu durum iktidarın da işine geliyor. Bizim zamanımızda her şey daha iyiydi. Hayat koşulları bu kadar ağır değildi, geçim sıkıntımız yoktu. Öğretmenlerin toplumda büyük bir saygınlığı vardı. O dönem maaşımla üç Reşat altını alıp üstüyle de geçiniyordum. Köy çocukları olarak aldığımız eğitimle ülkemize hizmet ettik arkamızda devlet güvencesi vardı. Peki şimdi öyle mi? Köyde bir yere girdiğimizde insanlar ayağa kalkıp, elimizi öpmeye çalışıyordu. En değerli, en bilgili insan olarak bizleri görürlerdi. Şimdi köylerde ne okul kaldı, ne öğretmen...

Geçmişle kıyasladığınızda köylerde eğitim ne durumda?

Benim çocukluğumda yani 1930’lu ve 1940’lı yıllarda hayat çok zordu.. O yıllarda okumak kolay değildi. Ne yazık ki bu çağda, bu teknoloji, bu imkânlar varken 2022’de aynı manzarayı görüyorum. Bugün köylerde 1.5 milyon çocuk taşımalı eğitim ile okula gidiyor. Ama 5 milyondan fazla çocuk da okula gitmiyor ve bunun büyük bölümü kız çocukları. Bu çağda çocuklar okuyabilmek için üç saat yol çekip okula gidiyor. Anayasamıza göre devlet çocuklarına ücretsiz eğitim imkânı sağlamak zorunda. Bundan 80 yıl önce de köylerin durumu aynıydı, şimdi de aynı. Her köyde cami var ama her köyde okul yok. Maalesef cemaati olmayan boş camiler yapılıyor, oraya imam atanıyor ama aynı köylere öğrenci olmasına rağmen ne okul yapılıyor, ne de öğretmen atanıyor. İmam var, cemaat yok. Öğrenci var, okul yok.

Üniversitelerin durumu nasıl görüyorsunuz?

Üniversite dediğimiz bilim yuvasıdır, o çevrenin kültür merkezidir. Okula, kışlaya, yargıya, camiye siyaset girmez. Peki bugün bunlardan siyasetin girmediği yer kaldı mı? Bilim yuvasında siyasetin ne işi var? Birisi gitmiş AKP’den milletvekili adayı olmuş, seçimi kazanamamış. Sonra kalkıp onu rektör yapıp ödüllendiriyorlar. Üniversiteye rektör olmak o kadar kolay mı? Mesleki birikimi olmayan birisi rektör ya da dekan olabilir mi? Ama yapılıyor. Bugün üniversitelerde seçim kazanamayan vekil adayları, siyasetçi oluyor.. Siyaseti okula sokarsanız, hukuk, demokrasi, insan haklarını hiçe sayarsanız olacağı budur. Toplum olarak paran kadar yaşa, paran kadar konuş dönemini yaşıyoruz. Her ilde üniversite var. Nicelik arttı ama nitelik artmadı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon