Gazi'ye İzmir Belediyesi'nce verilen yemek-2

KONUK YAZAR | Atatürk Araştırmacısı Ahmet Gürel, Cumhuriyet Ege için yazdı...

Yayınlanma: 25.01.2022 - 10:55
Gazi'ye İzmir Belediyesi'nce verilen yemek-2
Abone Ol google-news

Gazi, annesinin gömütünü ziyaret ettikten sonra, İzmir Belediyesinin kendi şerefine verdiği yemekte Milli Eğitim Müdürü Vasıf Çınar’ın ve de İzmir eski Müftüsü Rahmetullah Efendi’nin, “hoş geldiniz” konuşmasını yaptığını önceki yazımda belirtmiştim.

İşgalin ve Kurtuluşun simgesi olan İzmir’de yaptığı bu konuşmanın sonunda, O, İzmir’e olan bağlılığını ortaya çıkarırken, İzmir halkı için çok aydın ve çalışkandır, der. O; 

“Bugünkü idare şeklini gözü gibi bütün millet koruyacaktır. Bu milletin buna gücü olduğuna ve sonsuza kadar güçlü olacağına kesinlikle gönülden inanmışım ve bundan dolayı geleceğe gönül rahatlığıyla bakmaktayım” der.

O’nun, İzmir’de okuduğu ‘Egemenlik Andı’na devam edelim. 

Efendiler, bir millet, bir memleket için kurtuluş ve selamet ve başarı istiyorsak bunu yalnızca bir şahıstan hiçbir zaman talep etmemeliyiz. Herhangi bir şahsın başarısı demek, o milletin başarısı demektir. Bir milletin başarısı demek, kesinlikle bütün milli kuvvetlerin bir yönde hareket etmesiyle mümkündür. Bundan dolayı bilelim ki, ulaştığımız başarı, milletin düşüncelerini birleştirmesinden, birlikte hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de taçlandırmak istiyorsak, aynı esaslara uyalım ve aynı şekilde yürüyelim. Çünkü başarı ancak bu şekilde kazanılır.

Efendiler, bu güzel İzmir’i dördüncü defadır ziyaret ediyorum. Birinci ve ikinci gelişlerim çok kaygılı ve sıkıntılı günlerde olmuştur. Bunlar sürgüne giderken ve gelirken uğrayışlarımdır. İzmir’i üçüncü görüşümse, yiğit ordumuzun düşman ordusunu sonuna kadar yendikten, dağıttıktan ve yok ettikten sonra, onların peşi sıra, onlara karışarak buraya geldiğim gündür. Bir de şimdi gelmiş bulunuyorum. Birinci ve ikinci görüşlerimin bende yer eden izlenimini belirtmek gerekirse diyebilirim ki; bu izlenim çok acılı, çok buruk duygularla doludur. Bilmem, bu duygular o zaman ülkeyi sarıp bunaltan zorbalığın baskısından mı doğmuştu? Yoksa bu güzel ülkede yaşayan insanlar içinde, onlara bayağı hükmedercesine, burnu havada ve çalımlı dolaşan bir takım yabancıları görmemden mi? Hele böylelerinin, ülkenin gerçek çocuklarından daha mutlu, daha varlıklı olduğunu anlamamdan mı ileri gelmişti? Fakat belki hepsi idi.

Üçüncü kez buraya girdiğim zamanki duygularım önceki duygularımla kıyaslanamaz bir konumdaydı. İzmir’i arkadaşlarımla beraber doğudan gelen yol üzerinde, Belkahve sırtlarından seyrettiğim zaman İzmir’in güzel limanı İtilaf devletlerinin harp gemileriyle dolu, sokakları henüz düşman ayaklarıyla çiğneniyor, top, mitralyöz ve tüfek sesleri işitiliyordu. Bir gün sonra, İzmir’e girdik. Hala şehrin güney taraflarında toplar patlıyor, zavallı insanlar, buranın iyi insanlarının düşmandan zarar görüyorlardı. Bu defaki duygularımı anlatmak gerekirse, diyebilirim ki, hem üzüntülüydüm ve hem de gözlerim kanlı yaşlarla doluydu. Üzgünüm, çünkü düşman üç buçuk yıl boyunca yaptığı kıyım ve haksızlık ile yetinmek istemiyordu. Aynı zamanda bir program içinde bu güzel şehrin en güzel yerlerini yakıyordu.

İzmir, alevler, dumanlar içindeydi. Bütün halk bu üzüntülü manzara karşısında şüphesiz ki çok üzgündü. Gözlerinde yaşlar vardı. Ben bu üzüntüye katılamazlık edemezdim. Ancak ufak bir inceleme sonucu anladım ki, halkın bu gözyaşları yangından ve yıkımdan değildi. Bu yangının, bu harabeliğin onlar için hiçbir tesiri yoktu. Belki onların gözlerinde kahraman ordumuzun kendilerini kurtardığını görmekten doğan sevinç yaşları vardı.  

Efendiler, bu güzel beldenin Yunan ordusuna teslim edildiği günü hep beraber hatırlayalım. Ben o gün kesilen masumların kanlarından ve şehir halkının feryat ve figanından başka bir şey araştırmak istiyorum. 

Ahmet Gürel
Atatürk Araştırmacısı


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler