Adnan Binyazar

Acı Portakal

08 Mayıs 2020 Cuma

Stendhal günümüzde de ilgi odağı olan Kırmızı ve Siyah romanının alınlığında, “Roman, uzun yol üzerinde dolaştırılan bir aynadır. Bu ayna, bize göklerin maviliğini de, hendeklerde biriken çamurları da gösterir” der.

Romanın somut verilere dayanan tanımıdır bu. Yazar, “göklerin maviliği”, “hendeklerde biriken çamur” söz öbekleriyle, Kırmızı ve Siyah’ın, insanın iç dünyasını yansıttığını da vurgulamış oluyor.

Dostoyevski’de, Tolstoy’da, Victor Hugo’da, Dickens’te, Yaşar Kemal’de, Márquez’de, Umberto Eco’da olduğu gibi, roman, yalnızca yansıtaç değil, yazıldıkları çağın en belirleyici tanığıdır da.

Önemli bir roman

İnsancıl değerlerin ayağa düşürüldüğü dönemlerde, duygu, düşünce ürünü romanların yerini, üslubu tekdüze, sözcük yığınlarıyla abartılan kuru anlatılar doldurur. Bu bağlamda “best-seller” yaftası yapıştırılan romanların çoğu, genellikle plajlarda, taşıtlarda zaman geçirmek için okunan, ışımasıyla sönmesi bir olan anlatı yığınlarıdır.

Yiğit Bener’in Acı Portakal adlı (Can Yayınları) romanı, konuyla özdeşleşen sağlam kurgusu, özeleştirisel yapısı, gerçeği yansıtan ironik söylemi, anlatım yalınlığıyla okurda düzeyli bir romana ulaşıldığı izlenimi uyandırıyor.

Kurgu sağlamlığı

Romanın arka kapağında yer alan şu tanıtım, Bener’in, hangi suyu berrak havuzlarda kulaç attığının kanıtıdır:

Acı Portakal iki ayrı eksende ilerliyor: “Otuz yıl önce, dünyanın dört bir yanından gelen devrimci militanların eğitim gördükleri Amsterdam’daki bir merkezde yaşanan cinsel saldırıyı, olayın tanıklarından ‘El Turco’ lakaplı bir adamın anlatısıyla keşfediyoruz. İkinci eksende ise günümüz İstanbulunda bir baba, üniversite çağındaki kızıyla bu yaşananları tartışıyor.”

Bener, dünyanın dört bir yanından gelen devrimci militanların adlarını anarak, sonunda nasıl bir dünyanın içinde olduklarının bilinçli tutumlarını yansıtıyor romanında:

Her şeyin altüst olduğu ‘sosyalist’ etiketli bürokratik diktatörlüklerin, azgın kapitalizmin arsızca zafer ilan ettiği, faşizan popülizmin her yerde yükselişe geçtiği bu yeni çağda kim bilir neler geçti başlarından? Hiçbiri değerlerinden vazgeçmemiştir eminim. Ama nasıl direndiler, neler yaşadılar? Hatta acaba hâlâ yaşıyorlar mı?

Kurgusal açılım

Yiğit Bener, romanların birçoğunda uygulandığı gibi, yaşanılanların sonunu başa alarak düzenlediği kurguyla, kızgın güneş altında yananlara serinletici gölgeler açıyor. Sonunda, öbür yoldaşlarının, hatta büyük aşkları andıran bir duyguyla bağlandığı Sanité’nin ne durumda olduğunu bilmeyen hoşgörülü bir baba ile önceki kuşakların taş devrinde kaldığını dile getiren kızı barınıyor o gölgenin altında...

Romanı daha da ilginç kılan; Bener’in, çift katmanlı kurgusuyla, bir çıkış yolu bulmak için insanlığın nice engelleri aşıp, sıkıntılara katlandığını öne çıkarmış olmasıdır.

Acı Portakal bu yönüyle bir acılar destanıdır.

Koronavirüsün yarattığı ev tutsaklığı döneminde, yalnızlık duygusunu yüreğinizden atmak istiyorsanız; gençliğini arayış içinde geçirdikten sonra ülkesine dönüp yaşadıklarını gerçek bir roman kurgusuna oturtan Yiğit Bener’in ironisi ölçüsünde aşkı, aşkı ölçüsünde düşündürücü dünyasını yansıtan Acı Portakal romanının dünyasına sığınabilirsiniz.

Roman, yeri geldikçe şu tür sözler üzerinde düşünmeyi de gerektiriyor:

Hata yapmak değildir sorun olan. Hata kolay. Düzeltilir. Telafi edilir. Bir daha yapmazsınız olur biter. Ama ya pusulanız şaşmışsa. Daha yola bile çıkmadan olan olmuşsa nafile. Bunun telafisi yoktur...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları