Adnan Binyazar

Hayatı karartılanlar

07 Ağustos 2020 Cuma

Kadın tarih boyunca derdini içine akıtarak yaşadı. Kan kustu kızılcık şerbeti içtim dedi. Yemedi yedirtti, uyumadı uyuttu.

Çağlar boyu onun yaratıcı gücüne inanılmadı. “Saçı uzun aklı kısa” diye aşağılandı.

Yuva bozulmasın diye katlandı bunlara.

Oysa akılsa akıl duyumsamaysa, duyumsama yaratıcılıksa yaratıcılık beceri ise beceri özveriyse onun bin katı; erkekte ne ise kadında da o!

Ne acıdır ki şiirinde sevgi ırmakları gürüldeyen insanımızın arasında canavar ruhlu sapıklar da türüyor. Yoksa üç ay içinde daha gençliğine doyamamış 100’ün üstünde kadının canına kıyılır mıydı!

Gazeteci bir kadın okurumdan, kurşunlanan, başı gövdesinden ayrılan, cesedi yakılan, yüzüne asit püskürtülerek hayatı karartılan kadınlara yönelik duygularını yansıtan bir ileti aldım.

Burada sözü ona bırakıyorum.

Okurluk bilinci

Bu çağda doğmamak için neler vermezdim. “Her dönemin karanlığı karanlıktır” diyebilirsiniz. Lakin hiçbir dönemde aydınlığın lekesizliği bu kadar aşındırılmamıştır. Aydınlıkla karanlık arasındaki keskin çizgi silinmiş gibi. Bir sarmalda, içime çöken ağırlıkla boşluğa çekiliyorum. Sessizlik ve izsizlik kalkanım oldu uzun zamandır.

İçimden gelmiyor yazmak bile.

Dün Muğla’daki kadın cinayeti haberini taşıdım sayfaya. Eski erkek arkadaşı tarafından boğulan, sonra yakılan, ardından üzerine beton dökülen üniversiteli Pınar Gültekin’in hikâyesini. Bu kaçıncı kadındı bilmiyorum, fotoğraf altına “Geriye solan gülüşleri kaldı” diye yazdığım. Artık atacak başlık kalmadı bu haberlere. Uzun uzun düşündüm. Başlık bulamadım sahiden. Durumu anlatan en iyi başlık, “Başlık bulamadım!” olurdu.

Söz tükendi

Söz hiç biter mi, ama tükendi gerçekten. Hani diyor ya şair; “İnsan olan yerlerim çok ağrıyor” öyle işte. Cinayete ilişkin bir araba laf edildi yine yetkili merciler tarafından; “gereği yapılacak”lar, “katil en ağır şekilde cezlandırılacak”lar kürsülerden savruldu, afili matem cümleleri sıralandı. Sosyal medyadan konuya duyarlılık oyunları sergilendi. Tek gerçek ise bir kadının daha vahşice katledildiği; bedeninin, umudunun, hayalinin toprağın altına girdiği...

Mezar taşına, soruşturma dosyasına adı verilecek, üç gün konuşulup geçilecek.

Döngü bu!

Devlet büyükleri “kadından yana yasaları aşındırma” girişimini sürdürürken, ortamlarda “duyarlı beycilik” oynayanlar evlerine girince maskelerini çıkarıp duvara astı, şiddetin en az bir çeşidini anasına, bacısına, karısına, kızına ya da sevgilisine uygulamaya devam etti.

Meydanlarda toplanıp “Artık yeter” diye haykıran kadınlara tabii ki polis müdahale etti, kimileri geceyi parmaklıklar ardında geçirdi, şanslı olanlar copunun izleri sırtında yatağına girdi. Sabaha yinelenecek bir gün daha böyle bitti.

Daraltılan ortamlar

Yaz sıcakları gerçek yüzünü yeni yeni gösterdi. Vatandaşın maskeyle sınavı sürüyor. Kimi umursamıyor, kimi kan ter içinde kalsa da ne maskeden ne sokaklardan vazgeçiyor. İnsanlar ürkek ve gergin, keyifsiz, kalabalık...

Çok sevdiğim birkaç mekân vardı, oturup kitap okuduğum, arkadaşlarla buluşup bir şeyler içip sohbet ettiğim. Ne yazık ki kapandı. Bazen parklarda buluşuyoruz biz de.

Ne yeşili, ne havayı, ne yağmuru hissederek boş dolaş dön eve...

İstanbul ise yorgun, bunalmış ve bunaltıcı...

Tüm hoyratlığı sessizce izliyor benim gibi.

Tek amacı en az hasar alarak atlatabilmek bu süreci.

* Alper Akçam, 10.07.20 günlü yazımda adı geçen Ardahan’ın çevresini saran ormanın “kızılçam” değil, sarıçam ormanı olduğunu açıkladı. Teşekkürler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları