Adnan Binyazar

Şiirle sesleniş

09 Nisan 2021 Cuma

Konuşmalarında şiire de yer veren politikacı az değildir. Şiir dünyalarının darlığından dolayı onlar hep ideolojilerine yakın olanlardan alıntı yapar. O tür şiirler tez yıprandığından, kısa sürede slogana dönüşerek değer düşümüne uğrar. 

Gerçek şiir, duru akışlı ırmakları andıran söylemiyle her çağda etkisini sürdürmüştür. Mayakovski, Pablo Neruda, Nâzım Hikmet o söylemdeki şiirin sesi olmuştur. 

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Sultangazi’de Ahmed Arif adı verilen Halk Kütüphanesi’ni açarken, söze onun belleklere yerleşen dizeleriyle başlıyor: 

“Dayan kitap ile/dayan iş ile/tırnak ile  diş ile/umut ile sevda ile düş ile.” 

Şairden esinlenerek bağlıyor sözünü: 

“Biz de bu zor dönemi, hep birlikte dayanışma içinde böyle aşacağız. Umudunuzu kaybetmeyin. Çok güzel günlerin bizi beklediğini sakın unutmayın.”   

İnancı, ulusal kökeni aranmadan, insanlığı düşüncede, duyguda, sevgide, iyi kötü günlerde bir araya getirmenin en etkili aracıdır şiir. Nâzım Hikmet’le Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan aktardığım şu şiirler birer değerbilme örneğidir:                

NÂZIM HİKMET

Nâzım Hikmet’in Kuvayı Milliye kitabından alıntılanan şu dizeleri okuyan, Atatürk’e dil uzatırken dilinden utanmalıydı; onun büstlerini, heykellerini parçalamaya kalkanlar, kendilerini, insan olmanın gerektirdiği bir iç denetimden geçirmeliydi:

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu./Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki/şayak kalpaklı adam/nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden/ güzel, rahat günlere inanıyordu/ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında/birdenbire beş adım sağında onu gördü./Paşalar onun arkasındaydılar./O, saati sordu./Paşalar: “Üç” dediler,/Sarışın bir kurda benziyordu./Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı./Yürüdü uçurumun başına kadar,/eğildi, durdu./Bıraksalar/İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak/ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak /Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.”

İNSAN OLMAK

İnsan olan, kırıp dökmez; yapıcı, üretici, ürettiklerini topluma yararlı kılmayı düşünür. Et kemik yığınından oluşan varlık, o erdemin bilincine erdiği ölçüde insandır. 

Nâzım Hikmet, şiir dünyasında Kurtuluş Savaşı’nın öncüsü Mustafa Kemal’i şu kavramlarla canlı kılıyor: “sarışın bir kurt, mavi gözleri çakmak çakmak, ince uzun bacakları üstünde yaylanan, karanlıkta akan bir yıldız gibi kayan, Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayan.”  

Bu yaratıcı betimlemelerin anlamını, ancak, şiirsel söylemin inceliklerini algılayacak duyarlığa erenler kavrar. Örneğin Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın iki dörtlükten oluşan şu şiiri, duyarlı olanlara neler anlatmaz! 

Mustafa Kemal’i gördüm düşümde,/Daha, diyordu./ Uğruna şehit olasım geldi hemen/Sabaha, diyordu. 

Al bir kalpak giymişti al,/Al bir ata binmişti, al,/Zafer ırak mı? dedim,/Aha, diyordu. 

ŞİİR KÖRLERİ 

Güzele kör bakmak ne acıdır! Kötü ruhlu güzellik düşmanlarının ilkellikleri şundan da bellidir ki Nâzım’ın deyimiyle “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan/Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan memleket”imizi çağdaş uygarlık düzeyini aşarak, özgür kılmayı başararak mazlum ülkelere de örnek olan bir ulusal kahramanın heykelini kirlere bulayıp parçalayabiliyor! 

O duygu körlerinin, Mustafa Kemal’i düşünde gören, onun uğruna şehit olmak isteyen, al bir atın üstünde al kalpaklı komutana zaferi sorup ondan “Aha” yanıtını anlaması beklenir mi?  

Onlardan, Nâzım’la Dağlarca’nın, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna beslediği, içimizde “yeni ürpertiler” yaratan şiirlerinin özünü kavramaları beklenmez! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları