Adnan Binyazar

Vicdanınız kurusun!

22 Mayıs 2020 Cuma

On dört yaşındayım. Her çocuk gibi kuş avlamaya ben de özeniyorum. Bir arkadaşım var, kuş yuvası mı bozmuyor, sapanla ağaçtan kuş mu düşürmüyor! Hevesli müzisyenler, rüyalarında orkestra şefi olduklarını görürlermiş; ben de o arkadaş gibi kuş avlamayı düşlüyorum.

Bir gün, nereden estiyse, sapanla falan değil, bir taş parçasıyla gerçekleştirdim düşümü. Sabahtan beri durmadan şakıyan kuşa taşı fırlatmamla, onu yerde bulmam bir oldu. Gagasındaki kırmızılığı görünce, titremeye başladım, dünya, gözümde kan gölüne döndü.

Kuşu avucuma alıp okşadım, ağzına sular akıttım; istedim ki dirilsin, ağaçtan ağaca uçsun, ötüşüyle gök boşluğunu şenlik yerine çevirsin. Ne yaptımsa olmadı, ölen, dirilmeyecek ama boş hayal de olsa kuşun sönük gözündeki ışık kıpırtıları cana gelecekti bir gün.

Kedi yavrusu

İlk gençliğime adım attım atacağım. Her genç gibi ben de kendimi futbol yıldızı sanıyorum. Topa vurmayı öğrenmeden, yıldızlığın beceri gerektiren yönlerini öğrenmiştim. O gün gösterime soktum, anımsadıkça içimi titreten becerilerimden birini.

Dar bir sokağa açılırdı evimiz. Eve varmadan simsiyahından süt beyazına, tekirine, yiyecek umuduna kapılan kediler karşılardı gelenleri. Futbol yıldızıyım ya; miyavlayarak bana yaklaşan kedileri top vuruşuyla kovardım!

Bir gün, ak tüyleri sarı benekli, miyavlama sesi sokaktan sokağa yayılan bir kedi yavrusu yaklaştı yanıma. O yıllarda sokaklar taş doluydu. Taşı futbol topu gibi kullanıp kedi ya da köpeğe nişan almayı kahramanlık sayıyorum. Tekmelediğim taş hedefini bulunca yavrunun miyavlaması boğazında düğümlendi, birden yerden sıçrayıp gözden kayboldu. Kedinin boğuk sesi, o günden bugüne kulağımdan gitmedi.

Olay 1948’in kızgın güneşli yaz aylarında Diyarbakır’da geçmişti. 67 yıl sonra yolum yine Diyarbakır’a düştü. Kaldığım otelden çıktım, o kedi yavrusunu göreceğimi umarak yönümü eski sokağımıza çevirdim. Yolda kasaba uğrayıp iri bir ciğer parçası aldım. Ciğeri yedirirsem içimde göz gibi açılan yaranın kapanacağını umarak sokakta saatlerce canına kıydığım kediyi aradım...

Üzerinden 72 yıl geçti. Bugün bile nerede bir kuş cıvıltısı, kedi miyavlaması duysam, vicdanımda derin yaralar açılır.

Hayvan kıyımı

Önüme son günlerin gazete kesiklerini koydum. Karşıma fotoğraflar dizilince ne politika düşündüm, ne odalara tıkayan koronavirüs belasını ne de korunması gereken yaşlarda oluşumu...

Bir fotoğrafta, sağaltılmaya çalışılırken can çekişen bir köpek vardı. Öbüründe, ön ayakları kesilmiş sarı benekli bir kedi. Onun acısı yüreğine saplanan kadın mı erkek mi ayırt edilemeyen bir kişi. Başka birinde de, yaşam boyu sığınağını sırtında taşıyan bir kaplumbağanın taşlarla parçalanmış kabuğu...

Olanca sesimle bağırdım boşluğa:

Size ne zararı dokundu da o yaratıkların canına kıydınız!

Sonuncu fotoğrafta, ayakta bir eşek, yerde köpeklerin parçalamakta olduğu güzel gözlü yavrusu. O eşek ki, emek katılımıyla köylünün can yoldaşıdır. Kışkırtılan köpekler eşeğin yavrusunu parçalıyor... Ressam Ahmet Sait Uslu’nun yüreği dayanmamış, cinayetin resmini yapmış.

Bir fotoğrafa da haberle giriliyordu: “Pendik’te bir apartmanın çatı katında boynundan iple asılarak öldürülmüş halde bir karga bulundu. Olayı gören vatandaşlar duruma tepki gösterirken, asılı halde bulunan karga ise görenlerin yüreklerini sızlattı.”

Yazının başlığı, tam yerine oturmuş:

“Vicdanınız kurusun!”

Oysa vicdan olsa ağızsız dilsiz yaratıkların canına kıyarlar mıydı? Onlarınki vicdan değil, katran karası ocak közüdür!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları