Hukuk Yalana Dönüşürse…

02 Aralık 2013 Pazartesi

TBMM Anayasa Komisyonu çalışmaları kesildi. Böylece TBMM’nin kendi eseri olacak bir anayasayı yapmak için yeterince iradeye sahip bulunmadığı da Meclis’in bu konuda en yetkili komisyonu tarafından açıklanmış/itiraf edilmiş oldu.
Anayasa, “şimdilik” rafa kalktı.
Ve Türkiye Cumhuriyeti’nde hukuk, hem de kaçıncı kez, yine yalana dönüştü.
Çünkü anayasalar, devletlerin çatısını kurmak için yapılırlar.
Çünkü anayasası oluşturulamayan devletler, daha çatıları kapatılamamışken iç bölümlemeleriyle uğraşılan binalardan farksızdırlar.
Böyle binalar, bütün fırtınaların ve tufanların etkisine doğrudan açıktır. Tamamlanabilmiş iç bölümleri de daha ilk şiddetli fırtınayla veya tufanla birlikte sürüklenip gitmeye yargılıdır.
Türkiye Cumhuriyeti 1982 yılından beri, yani tam 31 yıldır bir askeri darbe sonucu ortaya çıkmış, cunta ürünü bir anayasa ile yönetilmekte. Aradan geçen süre içerisinde bu anayasada Meclis tarafından yapılan değişiklikler, cumhuriyetimizin bu niteliğini, başka deyişle bir cunta ürünü anayasa ile yönetilmekte olduğu gerçeğini değiştirmemiştir. Çünkü bütün değişiklikler sonuçta aynı anayasaya atfen yapılmıştır ve bu anayasanın adı da hâlâ 1982 Anayasası’dır.
Ve aradan geçen 31 yılda Türkiye Cumhuriyeti’nde hukuk, kocaman ve uygarlık adına tiksindirici bir yalana dönüşmüştür. Çünkü uygar bir dünyada devletler, ancak halkın özgür iradesiyle seçilmiş meclisler tarafından yapılmış anayasalarla yönetildikleri takdirde ve o ölçüde “demokratik” sıfatının saygınlığını kazanabilirler. Bunun aksi bir durumda, yani halkın özgür iradesiyle seçilmiş meclislerinkinden farklı bir otoritede veya iradede kaynağını bulan bir anayasanın gölgesi altındaki bir devlete “demokratik” denildiğinde ise hukuk, bütünüyle yalana, acınası bir aldatmacaya dönüşmüş olur.
Eğer herhangi bir ülkede otuz yıldan fazla bir süredir adı “Millet Meclisi” olan bir kurum bütünüyle kendi iradesinin ürünü olan yeni bir anayasayı daha önceki bir cunta anayasasının yerine geçirememiş ise, o ülkede başta “demokrasi” ve “parlamenter rejim” olmak üzere, uygar bir devlet yönetiminin bütün temel kavramları tartışmalı hale gelmiş demektir. Böyle bir ülkede hâlâ bir hukuk devletinin varlığından söz edebilmek, hukukun bütünüyle yalana dönüşmüş olmasıyla eşanlamlıdır.
Ve, evet, ve, böyle bir ülkede sonunda iktidarın ancak mutlakıyetin temsilcisi olabilecek bir muktedirliğe dönüşmüş olmasının da şaşılacak hiçbir yanı yoktur!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları