Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
FETÖ/PDY iddianamesinin kör açısı
Savcı Serdar Coşkun, 15 Temmuz darbe girişiminden birkaç gün önce, 2015 sonbaharından beri yürüttüğü anlaşılan soruşturmayla ilgili hacimli bir iddianameyi Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne teslim etmişti. İddianame, savcılığın “Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması” olarak tanımladığı örgütle ilgiliydi. Darbe girişiminden önce hazırlanan iddianameyi mahkeme 22 Temmuz’da kabul etti. İlk duruşma, bir değişiklik olmazsa, 22 Kasım’da görülecek.
Savcı, FETÖ Çatı Davası olarak da adlandırılan soruşturmanın üç amaçla açıldığını belirtiyor: - İncelenen örgütlenmenin hukuk açısından meşru olup olmadığının tespiti; - Anayasal düzeni cebren değiştirme ideali olup olmadığı; - 17 Aralık 2013’le 30 Mart 2014 arasında ve sonrasında hükümeti devirmeye yönelik faaliyet yürütülüp yürütülmediği.
Savcı, soruşturmanın mahiyetini açıklarken, “Bu örgütün evinde kalan, yurtlarında barınan veya okul ya da dershanelerinde öğrenim gören gençler, dershane, özel okul ve yurtlarda faaliyet yürüten öğretmenler ve yöneticiler, aynı şekilde örgütün emrinde faaliyet yürüten dernek, vakıf, banka veya ticari şirket çalışanları, bu örgütün elindeki işyerlerinde ücretli çalışan, emeği ile geçinen kimseler, açıkça bir suça karışmadıkları sürece sırf bu irtibatları ceza sorumluluğu doğurmadığından özellikle soruşturma dışında tutulmuştur” diye belirtilmiş. “Fethullah Gülen örgütünün sempatizanı olup bu örgütü dini bir kuruluş sanarak cemaate gönül bağı bulunanlar da” soruşturma harici tutulmuş. “Sırf bu harekete mensup olmak cezalandırma için yeterli değildir” diyor FETÖ/PDY davası savcısı. Başarısız darbe girişimi sonrası yürütülen cadı avını, istemeden de olsa, hukuken mahkûm ediyor!
Bir de 17 Aralık öncesi muamması var. Savcılık, Gülen cemaati örgütlenmesinin merkezinde yer alan 73 kişinin işlediği iddia edilen suçları tanımlamadan ve bunlarla ilgili topladığı delilleri sunmadan önce, “Türkiye’de geçmişteki bütün siyasi iktidarlar, muhalefet, diğer dini cemaatler, kamu ve sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, ordu, kısaca toplumun her kesimi, elbirliğiyle Fethullahçı Terör Örgütü’nün bu büyümesinden ve kadrolaşmasından sorumludur” diyor (İddianamenin dördüncü bölümü). Ardından, “Türkiye Devleti, zaten her dönemde dini yapılara müsadekâr bakmıştır. Bu politika çerçevesinde devlet, harekete çeşitli özel taviz ve imtiyazlar vermiş, hareketin güçlenmesi için bütün imkânlarını kullandırmıştır” değerlendirmesini yapıyor. Örgütün, “devletin ihtiyaç duyacağı bütün alanlarda teknik personel” yetiştirdiğinin, “kalifiye eleman için kendisi dışında hiç kimse kalmamasına özel bir özen” gösterdiğinin altını çiziyor. Bu yolla kendini meşrulaştırdığını, 1980’ler ve 1990’larda palazlandığını, 2002’de AKP’nin “iktidar boşluğunu doldurmak üzere” harekete geçtiğini, 2007’den sonra örgütlenmesini tamamlayıp, “güç dengesini lehine çevirip, operasyon hünerini” ortaya koyduğunu belirtiyor.
İnsan bunları okuyunca, iddianamede, Gülen cemaatinin devlet kurumları içine sızma faaliyetleri ve yaptıklarının yanında, bunu hangi ittifak ve desteklerle başarabildiklerinin aydınlatılacağı beklentisine kapılıyor. Nafile bir beklenti! İddianame, sonuçta, “herkes 17 Aralık’a kadar aldatıldı” gerekçesiyle bu konuyu hemen kapatıyor. Suça dolaylı iştirak iddiasının 2002’den beri iktidarda olan partinin yöneticilerine sıçramamasına özen gösteriyor. Halbuki iddianamede şüphelilerin üzerlerine atılı suçlar delillendirilirken, iktidar partisi yöneticilerinin suça manevi feri iştirakiyle ilgili karineler, ordu, yargı ve Emniyet örgütlenmesi başta olmak üzere, birçok kez karşımıza çıkıyor.
Suça manevi feri iştirak, suç işlemeye teşvik, suçu işleme kararını destekleme, suç işlendikten sonra yardım vaadinde bulunma gibi fiillere ceza kanununda verilen addır. Örneğin savcılık, “Türkiye, sırf Fethullah Gülen Cemaatinden olmanın kamuda atama ve yükselmede yeterli tek kriter olduğu bir dönemi yaşamıştır” derken, iktidarın bilgisi ve onayı olmadan, söz konusu cemaat örgütlenmesinin bunu tek başına yapabileceğini “hayatın olağan akışı” içinde herhalde düşünmüyordur! Söz konusu “belli bir dönem” acaba hangi dönemdir?
FETÖ/PDY çatı iddianamesinde, kaynağı belirsiz kanaat seviyesindeki iddiaları bir kenara bırakırsak, bir örgüt yapılanması etraflı biçimde gösteriliyor. Terör suçu iddiası tartışmalı ama ortada bir suç örgütlenmesi olduğuna ilişkin, bir kısmı karine bir, kısmı somut delil niteliğinde olan birçok bilgi ve belge iddianamede yer alıyor. Ne var ki şüphelilerin bu suçları işlerken yararlandıkları desteklerin üzerine gitmekten özenle kaçınıldığı, hukuken hiçbir geçerliği olmayan, 17 Aralık öncesi herkes aldatıldı gerekçesiyle üzerleri örtüldüğü için, belirtilen suçların bu rahatlıkla, bu kadar uzun bir süre ve tarif edilen boyutta nasıl işlenebildiği aydınlanmıyor.
FETÖ/PDY iddianamesinde kasıtlı olarak kör bırakılan bir açı bu. Bir iktidar pratiğini aydınlatmak, hukuk devletinin çürütülmesinin bütün sorumlularını ortaya çıkarmak için bakılması gereken de tam bu açı.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt