Anneyi alıp gidememek...

14 Mayıs 2017 Pazar

Azeri şair Mirza, “Hophopnâme”sinde “Harda Müselman görirem, korharam”; yani “Nerede Müslüman görsem korkarım” diyor.

***

Mirza Alekber, yüz yıl önce doğdu ve erken yaşta öldü gitti...
Devir değişti.
Artık, Müslüman görünmekle yetinmeyip bir de kendilerine tarihçi veya ilahiyatçı süsü verenler var.
Sanal dünyada pislik saçmakla yetinmiyorlar. TV’lerde benzer kafadakilerin eline geçmiş belediyeler ile üniversite salonlarında da icrayı rezalet eyliyorlar.
Elbette Mirza gibi, korkmaya neden yok. Fırsat çıkarsa yüzlerine tükürmekle yetinmek gerek!..
Bu yıl Anneler Günü’nü, bu türden çirkeflerin saçtığı pisliklerin tartışıldığı günler ertesinde kutluyoruz.
Atatürk’e sövmeleri yetmedi, bu defa annesi Zübeyde Hanım için “Genelev çalışanıydı!” diye sosyal medyada iğrençlik saçıyorlar.
Devlet katında çok şükür arka çıkan yok görünüyor.
Sadece, “Atatürk” adını telaffuz etmekten özenle kaçınmakla yetiniyorlar. Şimdilik attıkları en cüretkâr adım, 1 TL’nin üzerinden sildikleri Atatürk resmi oldu.
Kısırlaştırılmış olan TBMM’den ses yok. Oda duvarından resmi indirildi dedikodusu nedeniyle milletvekili kovan CHP’de ise paradan silinen Atatürk konusunda çıt yok.

***

Artık çok şükür yarısı gördü ve anladı ki bu iktidarın Atatürk ile derdi var. Onu, “Ata” saymıyorlar. Bir de nedense “Türk” sözcüğüne soğuklar.
“Ata” demekten kaçınmaları, dileyelim ki o çirkef iddialara inandıklarından olmasın!
Öyle ya, annesi genelevde çalışana kim “Ata” demek ister!!

***

Zübeyde Hanım, biricik oğlunun mürüvvetini de, oğlunun asıl mürüvveti olan Cumhuriyetin ilanını göremedi.
15 Ocak 1923 günü tebdil hava için gittiği Izmir’de, artık neredeyse hiç görmeyen gözlerini hayata yumdu.
İstanbul Beşiktaş Akaretler Yokuşu’nda 76 numarada oturuyordu. Beşiktaş’ı çok seviyordu. O evde yazdığı vasiyetnamesinde Beşiktaş’taki Yahya Efendi Dergâhı’na defnedilmesini istemişti.
Ama oğlu, bu arzusunu yerine getiremedi. Belli ki, türbe ve dergâha anne defnetmenin kapısını açmak istemiyordu.
Cumhuriyet değerlerine sadakati anne sevgisine üstün gelmişti.
Ne yazık ki daha sonraki devletin başına gelen kimi “oğullar”, örneğin Turgut Özal, annesi ölünce onu türbeye defnetmekten çekinmedi.

***

Annesinin cenaze törenine M. Kemal katılmamıştı. Kayıtlara geçmiş ilginç bir anne oğul rüyası var:
“Atatürk, Emir Çavuşu Ali Efendi’ye Eskişehir’deki mola gecesi rüyasında annesiyle birlikte yemyeşil bir vadide gezdiğini, aniden bir fırtına çıktığını, annesinin uçup gittiğini gördüğünü anlatıyor. Bundan birkaç saat sonra da annesinin ölüm telgrafı geliyor.” (Atatürk’ün Annesi Zübeyde Hanım, Cemil Sönmez, AKDTYK Yayını, Ankara 1998, s: 25)

***

Definden ancak 12 gün sonra anne kabrini ziyarete gidebiliyor. Ardından da annesinin “kırkı bile çıkmadan” Latife Hanım’la evleniyor.
Acaba neden?
Hep söylediği ve yazdığı üzere “Hayattaki en değerli varlığım” dediği anne boşluğunu, ruhen de soylu olduğuna inandığı bir başka kadının şefkati ile doldurma isteği olabilir mi?
Karşıyaka kabristanından sonra doğruca Uşakizade Muammer Bey’lere giderek, Latife’yi ailesinden resmen istiyor.
29 Ocak 1923 günü de Muammer Bey’in köşkünde dini nikâhla evleniyorlar. Yaygın uygulamaya uygun düşmese de gelin hanım dini nikâhta hazır bulunuyor. Damadın sahitleri Mareşal Fevzi Çakmak ile Kâzım Karabekir Paşa. Gelininkiler ise Abdülhalik Renda ile Salih Bozok.
Cumhuriyet ilanına yakın da Ankara Merkez Kadısı Ömer Fevzi Efendi, bir belge düzenleyerek dini nikâha “resmiyet” kazandırıyor.
Birçok soru var. Uzun süreden beri tanıdığı (ve belli ki çok etkilendiği) Latife Uşaki ile neden annesi hayatta iken evlenmedi?
Acaba “en değerli varlığı” annesini, cerbezeli olacağı besbelli bir geline muhatap etmekten mi çekindi.
En masum yorum bu.
Ama madem anne ve kadın söz konusu. Her türlü çirkeflik serbest!

***

Genelev ilahiyatçılarıyla tarihçilerinin de değil ama annelerinin “Anneler Günü” kutlu olsun.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları