Gak guk ve vatana ihanet

27 Mart 2016 Pazar

Yaşantımız pek şiirsel değil; ama dilimiz şiirseldir. Milletçe kafiyesiz edemeyiz. Uysa da uymasa da, kafiyeli düşünürüz... İcabı halinde, her lafa bir kafiye - mafiye düşürürüz.
Ayranımız kabarırsa lafın önüne bir de “Eyy BeeMee”, “Bee hey İsrail Misrail” diye ekleriz.
Bu yüzden de daha çok gak guk eder dururuz.

***

Gak guk, boş laf değildir. İlk Türkçe sözlüğümüz, Divan-ı Lügat-it Türk’e göre (1074) göre “taklitçi kuş” demektir. Bu nedenle... Gak guk, başta papağanlara, sonra da Kaşgarlı Mahmut’a ayıp etmektir! İşin içine bir de adliye madliye, Saray maray karışınca hak hukuk karışır, her şey arapsaçına döner! Oysa yapılacak iş basit mi basit. Gak deyince hak.. Guk deyince hukuk anlamak gerek!

***

Çünküüü.. “Hakk” Arapçadır. Tanrı anlamına da gelir. Ama önce doğru, dürüst, gerçek olandır. Pay, hisse ve alacak demektir.
Hakk’ın çoğul hali ise “Hukuk”tur. Bu nedenle de hukukun çiğnenmesi birçok hakkın da birlikte yok sayılmasıdır! Yaşam hakkı, özgür, huzurlu olma hakkıdır. İnsanca yaşama hakkıdır.
Haksızlık neticede tekil bir suçtur. Hukuksuzluk ise bunların toptan inkârıdır!
Hak deyince gerçek müminlerin ilk aklına İslamiyetin en büyük suç saydığı “kul hakkı” gelmelidir. Haksızlık neyse de hukuksuzluk, kul hakkının tümden inkârıdır. Allah’a karşı bir isyandır.

***

“Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerine” diyerek 20 ay önce (28.08.2014) Meclis’te ettiği yemin şöyleydi:
“Anayasaya, hukukun üstünlüğüne bağlı kalacağıma. Adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma.. Üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getireceğime..”

***

“Müdahil” demek, “taraf olmak” demek.
“Ben bu davanın savcısıyım” alışkanlığı ile bu kez de bu “garip - acayip davaya” bulaştı.
İşin hukuksal garabet ve ucubiyetini hukukçular anlamaya, anlatmaya çalışsın.. Bu dava özü itibarıyla bir gazetecilik davası. Bin türlü darbeden, badireden geçmiş meslek büyüklerimizden Sezai Bayar’ı bulup konuştum. Bayar, Ankara gazetecisi. Neredeyse son 55 yılın tanığı, zaman zaman da sanığı! Hürriyet’te uzun yıllar haberlerden sorumlu yönetici, köşe yazarlığı yaptı
“Abi siz haber yaparken casus durumuna da düştünüz mü?”
Gülerek, “Düşmez miyim! Düştüm ve kitabını bile yazdım” dedi. Ve anlattı:
1974 Temmuzu’nda, yurt haberlerini toplayıp 2. Barış Harekâtı ile ilgili bir araştırma haber toplamışlar. Gazete bunu geniş resimli şemalı falan basıp kullanmış. Aradan bir süre geçmiş. Bir gün rahmetli Milliyet yazarı Teoman Erel telefon etmiş:
“Sen niye duruşmada yoktun” dedi.
“Ne duruşması?”
Anlatıyor: Yazdığı o geniş haber Genelkurmay’ı çok rahatsız etmiş. Benzer haberleri yapan 14 gazeteci ile birlikte o da “Vatana ihanet” suçundan mahkemeye verilmiş.
Ama ne gözaltı, ne hapislik, ne tabligat!..
Dava gazeteye açılmış. Davaya Prof. Çetin Özek onun adına giriyor. Adı “vatana ihanet” ama gözaltına alınan gazeteci falan yok.
Tutuksuz yargılanmışlar. Sonunda da beraat.

***

Sezai Bayar, bunu ve benzeri basın garipliklerini “Yaşadıklarım- Yazmadıklarım” adlı kitabında anlatıyor.
Yeni baskısında, Can Dündar ile Erdem Gül’ün “1 Nisan şakası”na denk düşürüleceğini dilediğimiz “casusluk davasını” da yazacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları