İftarlık Bir İftar Nutku...

22 Temmuz 2014 Salı

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ankara’da (artık böylesi nasıl oluyorsa) ‘Birlikte Konya’dayız’ adı verilen bir iftar programında konuşmuş.
İftar konuşmaları iki nedenle iftardan sonra gerçekleşiyor.
Boş laf karın doyurmayacağı için...
İkincisi de oruç açıldıktan sonra yalan malan söylense de oruç sakatlanmayacağı için.
Her neyse...
Bakan bey, sıfır sorun macerası ile ülkeyi sürüklediği badireler için tövbe istiğfar edeceğine Ekmel Bey dedikodusunu tercih etmiş.
Ekmel Bey’in, “Araplar arasındaki konularda Türkiye tarafsız olmalıdır” sözüne verip veriştirmiş.
“Zalim ile mazlum arasında tarafsızlık, zalimin yanında durmaktır” demiş ve eklemiş:
Halid bin Velid’in Humus’taki kabri Suriye uçakları ile yerle bir edilirken tarafsız kalmayacağız! Onun genel sekreter olabilmesi için çok büyük çaba sarf ettik. Bilseydik değil aday göstermek, şuradan şuraya bir adım dahi atmazdık!”
Bir defa Ekmel Bey’in görevi Türkiye’ye zerre sorun yaşatmadı.
Asıl sorun kendisinin “sıfır sorun zevzekliği” oldu.
O yüzden ülkemizin başına gelmeyen bela kalmadı.
“Önümüzdeki cuma namazını Şam’da kılacağız” türü münasebetsizlikler yüzünden asıl başı ağrıyan belki de Ekmel Bey oldu.
Suriye’ye “girmeye” hazırlanırken...
Suriye bize “girdi”.
Şimdi...
Bir milyon küsur Suriye yurttaşı, Hatay’dan Edirne’ye kentlerimizin ara sokaklarında iktidarın dış politikasının cenaze namazını kılacak yer arıyor!

***

Sayın bakan, iftardan sonra konuştuğu için çok rahat.
Dedik ya, orucunun sakatlanma ihtimali yok.
Gezi Parkı ile 17 Aralık’ın komplo olduğunu anlatıyor.
Konukların nezaketinden, yemeğin rehavetinden kimsenin kalkıp da “Ya Davut Bey, komplo montaj diyorsun da, çelik para kasaları da mı 2. kata çıkarılıp monte edildi” diye sormayacağından emin.

***

Konuşmanın sonunda verdiği güvenceye bakar mısınız:
“Türkiye’yi bundan sonra sadece Ankara’da oturanlar idare edecektir!”
Nasıl olsa 12 yıldan beri Başbakan’ın resmi konutta neden oturmadığını, her fırsatta kendisini İstanbul’a neden attığını soran çıkmayacağından da emin.
Belli ki, zihni Hikmetyar’ın ayakucuna ilişmiş liderinin” resminde takılı kalmış.
Ve ekliyor:
“Bu ülkeyi idare edecek olanlar ya Ankara’da Hacıbayram Veli’nin, ya İstanbul’da Eyyüb el Ensari’nin, ya da Konya’da Mevlana’nın dizinin dibinde oturacaktır!”
Ne demeli ki?
Dini siyasete alet etmenin böylesini kitaplar bile yazmış değil.
Türkiye’yi Ankara’da oturanlar idare edecektir diye güvence veriyor...
Ardından da ülkeyi idare edenlerin, Eyüp’teki Eyüp Sultan’ın Konya’daki Mevlana Hazretleri’nin dizinin dibinde oturacaklarının teminatını veriyor.
Yüce Tanrı, tutarlılık, feraset ve insicamdan yana nasibi böylesine cüce bir başka dışişleri bakanını İsrail’e de nasip etsin!

Tekerlemeden Aşağısı
Üstüne basa basa, “Cumhurbaşkanı eli maşalı olmamalı!” diyor.
Kahire’de doğdu..
Ama, mesajını, fincancı katırlarını ürkütmeden, üstelik İstanbul’da doğmuşların çok iyi bildiği bir tekerleme ile vermesini de çok iyi biliyor.
Tayyip Bey, bu on iki yılda her kavram gibi “Kasımpaşa”nın da içini boşalttı.
Her şey gibi ona da farklı bir anlam kazandırdı.
Ona göre Kasımpaşalı “Cesur, yürekli, mert” falan demekmiş.
Hiç alakası yok!
Geçen yüzyıl ortalarına kadar İstanbul’da ve suriçinde doğan yurttaşların dilinde Kasımpaşalılık, eli maşalılık demekti.
Eli maşalı ise...
Arsız, kavgacı, belalı ve şirret!
Ağzı bozuk olanlara yakıştırılan sıfat “Ağzı Kasımpaşa gibi...” idi.
Çünkü Kasımpaşa, Haliç kıyısında çukur konumda idi.
Başta Beyoğlu olmak üzere yüksek semtlerin istenmeyen akıntısı, döküntüsü oraya akardı.
Ayrıca bu semtin ortasındaki Hacı Hüsrev’in talihsiz sakinleri ise yankesicileri ile de ünlenen cerbezeli, cazgır kimselerdi.
Geçimlerini bağırtı çağırtı ile, teneke mangal ve maşa satarak kazanırlardı.
Kasımpaşalı Tayyip Bey’in de o günlerde muhtemelen seyredip beğendiği, 1975 yapımı, Necla Nazır ve Tarık Akan’ın ünlü filminin adı da “Kasımpaşalı-Eli Maşalı” idi.
Ki, “Eli maşalı” olan Tarık Akan değil, Necla Nazır’dı.
Çünkü o sıfat sadece şirret kadınlar için kullanılıyordu.
Türkçenin en güçlü şairlerinin çevirmeni, Ekmel Bey’in “Cumhurbaşkanı eli maşalı olmasın!” derken kastettiği belli ki sadece o malum tekerleme!

Ölümü Gör Çıkmazı!  
Akit’teki meslektaş belli ki...
“Ekmek için Ekmeleddin” üzerinden “Yılın Havuz Medyası Ödülü”nü kapmak istedi.
Ekmel Bey’e sordu:
“Ekmek kaça?”
Yanıtı anında aldı:
“Ekmek 1 lira. Halk Ekmek ise 60 kuruş!”
Keşke, benzer bir soruyu da...
“Biz bu yola kefen giydik çıktık!” diyen...
Ve kefenlerle karşılanan öteki adaya soracak bir babayiğit de çıksa:
“Kefen bezinin metresi kaça?”

KEŞKE
Savaş zalimliktir. Onu iyileştirmeye çalışmanın yararı yoktur. Ne kadar zalimse, o kadar çabuk biter.
W.T. Sherman 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları