Anayasa ile aldatmak - III

16 Şubat 2021 Salı

Son yıllarda halkı sürekli Allah ile iki kez de anayasa ile (2010 ve 2017 anayasa referandumları) aldatan AKP, üçüncü anayasa ile aldatma tezgâhını yutturma peşine düştü.

Bu son girişimin, her alanda çok sıkışmış bulunan AKP’nin dikkatleri, feci durumda olan ekonomik konular ve fiyaskoya dönüşen pandemi ile mücadeleden başka yöne çevirmek isteğinin bir ürünü olduğu söylenebileceği gibi bir kez daha anayasa oyunuyla bir taşla iki, hatta üç dört kuş vurmayı denemesi olduğu da düşünülebilir. İktidarın kurmayları, 1921 Anayasası’na atıf yaptıkları yeni anayasa girişimiyle; a) AKP’nin tekrardan canlanıp, yeni reformlar söylencesiyle birlikte, Türkiye’nin yaralarına merhem olabileceği yanılsamasını yaratmayı, b) Tayyip Bey’in üçüncü adaylığı önündeki anayasal engellerden sıyrılmayı, c) üniter devletin tasfiyesi ile Kürt seçmenlerine göz kırpmayı, d) bu arada tartışılamaz dört maddeden, dolayısıyla da laiklik anayasal hükmünden kurtulmayı sağlayabiliriz diye düşünmüş olabilirler. Tabii, bütün hesaplar halkın aynı zokayı üçüncü kez yutmasına bağlıdır.

***

Aslında kamuoyundan AKP’nin anayasa girişimine bir kez daha onay çıkması zordur. Zira dünya âlem anlamıştır ki AKP ile anayasa olmaz.

Her şeyden önce AKP düşüncesi ile çağdaş anayasa kavramı bağdaşamaz.

Çağımızda, anayasaları, yalnız devletin erkleri arasındaki ilişkileri devletin yapısı ve işleyişi konusundaki temel yasalar olarak tanımlamak yeterli olmuyor.

Çağdaş anayasa kavramı, yönetilenlerin haklarını ve özgürlüklerini güvenceye alan, günün koşullarına göre onların sınırlarını genişleten kurum olarak tanımlanmaktadır.

Ünlü Magna Carta, (1215) hükümdarın yetkilerini sınırlama sonucunu doğurduğu için ilk anayasal metin olarak kabul edilmektedir. Yoksa, yönetilenlerin özgürlükleri daraltılırken, iktidarın yetkilerini genişleten, toplumun özgürlük alanını daraltan metinler çağdaş anlamda anayasa olarak nitelenmezler. Hükümranın kendi denetimindeki birimlere hazırlattığı ve kendi yetkilerinin sınırlarını belirleyen yasal düzenlemelerle ortaya çıkanlar, devletlerin temel yasaları olarak nitelenebilirler ama asla anayasa olarak kabul edilmezler.

Kuvvetler ayrılığı ilkesine yatmayan kafa, anayasa yapamaz. Kuvvetler ayrılığını özümsememiş olanların yönetiminde adalet de tecelli edemez. Bu tür ülkelerde belki zaman zaman, adil yargı kararları çıkabilir ama bu durum yönetimin lütfu olmaktan öteye geçemez.

Hükümranın lütfu olan adalet olmaz, tıpkı bağımsızlığı nesnel ve sağlam güvenceye bağlanmış yargıcın yürekliliğinin eseri olan kararlarda da olamayacağı gibi...

Bırakınız, AKP’nin çağdaş anayasa yapamayacağını bir yana, daha ileri giderek söyleyebiliriz ki AKP düşüncesinin iktidar olduğu ülkelerde çağdaş anayasanın özgürce tartışılabileceği, çoğulcu katılımcı bir ortamın ortaya çıkmasını sağlayacak koşullar da oluşamaz.

Gerçekten de toplumsal uzlaşmanın ürünü olan ve mümkün olan en yüksek katılımla yaratılabilen, anayasaların oluşması her şeyden önce, bunun için gerekli olan toplumsal uzlaşıyı mümkün kılacak, teşvik edecek ortamların egemen olması gerekmektedir.

AKP iktidara geldiği günden başlayarak, hangi alanda sorunla karşılaşırsa toplumu bölmek, germek yöntemlerini tercih etmiştir. Bütün toplumsal gerginliği, bölünmüşlüğü, kin kültürünü yeğleyen iktidarların egemen olduğu toplumlardaki gibi biat kültürünü savunan AKP sultasındaki toplumda da çağdaş, demokratik bir anayasa olmaz.

Böyle bir toplumda bırakın çağdaş bir anayasa oluşturmayı bir yana, onun simgelediği toplumsal uzlaşıyı sağlayacak, çoğulcu ve katılımcı bir ortamın oluşabilmesi dahi mümkün değildir.

Görülüyor ki acil sorun, her şeyden önce AKP’nin totalitarizminden kurtulunmasıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları