Atatürk’ü konuşmak

10 Kasım 2020 Salı

Sonsuzluğa doğru akıp giden her 10 Kasım’da bir yaş daha alıyorum. Bilmem bu daha nereye kadar sürecek? 10 Kasım benim doğum günüm. Bende kasımpatılarını, siyah fon üzerinde spot ışıklarının yansımalarını çağırıştıran 10 Kasım’larda hep Atatürk konuşulur. Son zamanda kimilerince Atatürk’ün konuşulmamış olması da konuşma konusu oldu.

İşbaşındaki iktidarın ulusal günlerde, aydınlanmacı laik Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ü anmaktan kaçınması sert eleştirilere yol açıyor. Durumdaki garabeti görmekle birlikte eleştirilere katılmıyorum. Çünkü demokrasilerde, herkesin laikliği, aydınlanmayı, özgürlükçü düzeni sevmek ve savunmak gibi bir zorunluluğu yoktur.

Bu adamlar da özgürlüğe, aydınlanmaya karşı demokrasinin onsuz olmazı laikiliğin düşmanı, ağızlarını açsalar da açmasalar da bunun böyle olduğunu herkes biliyor.

Onlardan, düşmanı oldukları aydınlanmayı, laikliği özgür düşünceyi ve Atatürk’ü öven sözler söylemelerini beklemek abestir.

***

Bu, onların Atatürkçü olmalarını istemek anlamına gelir.

Bizim onlardan tek beklentimiz olsa olsa demokrasiye saygılı olmaları ve onun kurallarını çiğnememeleridir, hepsi bu. İşin garip yönü, bu hazretlerin Mustafa Kemal konusunda konuşmamaları değil, ulusun temsilcisi olarak, karşıtı oldukları aydınlanmacı, laik Cumhuriyetin yönetimini ele geçirmiş olmalarıdır. Asıl düzeltilmesi gereken ve düzeltilecek olan odur. Yoksa umudun düşmanlarının özgürlükçü aydınlanmacı laiklik yandaşı olmamaları değil.

O konuda demokrasiye uysunlar yeter.

Bir somut örnekle daha da açalım konuyu.

22.04.1983 tarihli 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 4. maddesi şöyle der:

Siyasi partiler demokratik siyasi hayatımızın vazgeçilmez unsurlarıdırlar. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışırlar.

Burada bir gariplik var. Bir demokraside herkesin Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda politika yapması zorunluluğu da yoktur, bizim onlardan böyle bir istemde bulunmak hakkımız da...

Bu durumda, bu maddedeki “Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışırlar” ibaresinin yerine “demokrasinin temel kavram, kural ve kurumları çerçevesinde” ifadesinin kullanılması daha doğru olacaktır.

Bu durumda biz de AKP ve önderlerinden Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda politika oluşturmalarını değil, sadece demokrasinin temel kurum ve kurallarına saygı göstererek, kimseye temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacak baskılar yapmamalarını, laik Cumhuriyet de dahil hiçbir kuruma düşmanlığı kışkırtmamalarını talep ediyoruz.

Hepsi bu!

***

Aydınlanmacı laik Cumhuriyetin yandaşlarının ise tam tersine her gerektiğinde bu kavramları daha sık irdelemeleri, tartışmaları gerekmektedir. Bunu yapar, tartışmanın kurallarına uyarken, bize ilk bakışta ters görünen, görüşleri çarpıtarak yeni ufuklar açabilecek olan saptamaların önünü tıkamamaya da özen göstermek gerek.

Bir küçük örnek vermek isterim:

Bir gün bir vesileyle Kemalizmin bir ideoloji olmadığını, ama Rönesans’ın, aydınlanmanın, Fransız Devrimi’nin kazanımlarını ilk kez Hıristiyan dünyası ve Batı dışında bir toplumda yaşama geçirmeyi örgören bir modernleşme hareketi olduğu savını ileri sürmüştüm.

Hiç ummadığım bir yerden bu görüşü ileri sürmekle Kemalizmin evrensel değerini küçümsediğim yolunda öfkeli bir eleştiri aldım.

Oysa aynı yazıda, bu niteliğinin Kemalizmin evrensel önemini azaltmayacağı, eğer hareket başarı kazanırsa bunun yukarıda sözü edilen kazanımların evrensel niteliklerini kanıtlayacağı, Batı’nın işin bu yönünü bir türlü kavrayamaması yüzünden Kemalistlerin iddialarını sahip çıkmak yerine, onun bu yanını görmezden gelmesinin çok üzücü olduğu hususu da altı çizilerek belirtiliyordu.

Evet, bu 10 Kasım’da da diğer 10 Kasım’larda da AKP’lilerin karşı oldukları kavramları ve kurumları, bıkmadan, usanmadan, çözümlemeli ve tartışmalıyız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları