Beni benden korumak

09 Haziran 2020 Salı

Bazı kısıtlamaların kalkması, bazılarının hafifletilmesiyle, toplumun yaşlılar hariç geniş bir kesimi koronavirüs ile mücadelede biraz nefes alabilecek bir döneme girmiş bulunuyor.

Ama bu rahat solukla birlikte, endişe verici haberler de geliyor. Maske - sosyal mesafe - hijyen kurallarının savsaklanması ile birlikte pandeminin şiddetinin daha da artması, dolayısıyla belki de eskisinden daha da ağır olan yeni kısıtlamalarla karşılaşmamız olasılığı ufukta belirdi. 

Bu arada ayak altında dolaşmasınlar diye bir kenara süpürülmüş ihtiyarların ev hapsi olduğu gibi sürmekte. Bu konudaki 2 Haziran tarihli “İhtiyarlık suçu” başlıklı yazım, okurun genelde desteğini kazanmakla birlikte itiraza da yol açtı. İtiraz özellikle şu noktada yoğunlaşıyordu: “Yaşlıların eve kapatılmaları, diğer yaş gruplarından daha çok taşıyıcı olmalarından değil, ama bir kere virüsü kaptılar mı, hastalıklarının çok daha ağır ve ölümcül olmasından kaynaklanıyor. Bu önlemle aslında devlet yaşlıları korumak için bir adım atmış oluyor.”

***

İlk bakışta yaşlıların eve tıkılmasını haklı ve yararlı gibi gösteren bu sav, çok önemli şu soruyu gündeme getiriyor: Devlet nereye kadar bireyi koruyabilir, korumalıdır?    

Devletin kişiyi kendine karşı korumak hakkı ve görevi var mıdır?

Egemen sınıfın tahakküm aracı olan devlet, zorunlu bir musibet olarak nitelenebilir.

Devlet musibettir, çünkü egemenlerin baskı aracıdır.

Ama devlet aynı zamanda zorunludur, çünkü olmaması halinde doğacak büyük bir kaosu engeller ve düzeni sağlar. Modern devletler halkların, bireylerin yüzyıllar süren mücadelelerle kazandıkları özgürlüklerin koruyucusu olarak yeni bir meşruiyet kazanmışlardır. Demokrasi adını verdiğimiz yönetim biçimiyle çağdaş devletler, artık bu yönleriyle varlıklarını haklı göstermekteler.

Demokrasi, hukukun üstünlüğü ilkesiyle birlikte bir de bir varsayıma dayanır. O da bireyin ve halkın kendi için en doğru olana kendi karar verme yetisinin olduğudur.

Bireyler ve topluluklar kendileri açısından en doğru ve en yararlı olanı saptama yetisine sahip olduğuna göre yönetim ile ilgili konularda da halkın bu yetisine dayanarak seçimlerle kimin yöneteceğine karar verilir. Kişilerin kendileri için en doğruyu belirlemeleri, seçimler sonucunda milli irade olarak ortaya çıkar. Demokrasilerde iktidarın meşruiyeti, işte bu bireylerin kendileri için en doğrunun ne olduğunu kendilerinin saptaması yetisine dayanır.

***

Devlet bireyin bu özgürlüğünü müdahale olmadan kullanmasını sağlamak yükümlülüğü altındadır. Varlığının ve meşruiyetinin en büyük dayanağı budur.

Bireyin özgürlüklerinin alanının temizlenmesi, onun kullanılmasının önkoşuludur.

Devlet, güce işte ancak bu durumda yani özgürlüklerin alanını temizlemek için başvurabilir.

Ama kuralları saptanmış, üzerinde anlaşılmış, mekanizmaları iyice belirlenmiş ve tüm toplumca benimsenmiş olan güç kullanma yetkisinin sınırı, milli iradenin temelini ve iktidarların meşruiyetini oluşturan kişinin kendi için en iyi olanın ne olduğuna karar verme yetisidir. 

Kişinin özgürlüklerini başkalarına karşı korumak durumunda olan devlet, kişiyi kendi kendisine karşı koruyamaz. Böyle bir totaliter tutum ancak faşizmde vardır. Onun dışında hiçbir konuda devlet vatandaşa kararlarında müdahale edemez. Karantinada devlet, taşıyıcı vatandaşların öbür vatandaşlara virüs bulaştırarak, onların yaşam hakkını ihlal etmesini önlemek amacıyla yasak koyup yaptırım uygular.

Eğer 65 yaş üstü kişiler, virüsü bulaştırma konusunda diğer vatandaşlardan daha büyük tehlike oluşturmuyorlarsa ki oluşturmuyorlar, devlet onlara diğerlerine koymadığı yasakları koyamaz.

Aksini düşünmek devletin beni bana karşı korumasını kabul etmektir ki bundan beter totaliter bir cehennem olamaz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları