Sevgili Okurlarım; dün sabah CNN Türk’te Ayşenur Aslan’ın “Medya Mahallesi” programına katıldım. Son olayları tartışırken, değerli meslektaşım A. Arslan, kimi gazetecilerin PKK üst kademeleriyle görüşmeleri röportaj çerçevesinde ele alınırken, kimilerinin de Terör ile Mücadele Yasası kapsamında kovuşturuldukları, tutuklandıklarını söyleyince, kendisini teyiden şunları ekledim:

- Haklısınız Kandil’e giden muhabirler muhalifse tutuklanıp yargılanıyor, ama izinli gazeteciler ise onlara da “Kandil’iniz mübarek olsun” deniyor

Program bitip eve döndüğüm zaman Ayşenur Hanım’ın dikkati çektiği konuyla ilgili olarak genç gazeteci kardeşim Vedat Yenerer aradı, sonra da e-posta ile çığlık gibi bir ileti gönderdi; iletisini aynen aktarıyorum:

“Sevgili Ali Abi,

Ayşenur Aslan’ın CNN Türk’teki programında ‘Kandil’e giden muhabirler muhalifse yargılanıyor, ama izinli gazetecilerdense onlara ‘Kandiliniz mübarek olsun deniliyor’ dediniz.

Bu çok doğru. Ama hiç kimse tarafından söylenmemişti…

Tüm gazeteciler bunu biliyor. Kimisi ya işbirlikçi ve yandaş, kimisi de korktuğu için ifade etmiyor.

***

22 Şubat 2008’de Ergenekon davasından tutuklandım. İddianamede yazılanları okuyunca kalbim sıkıştı. İddialardan biri gözaltına alınmadan birkaç gün önce çıkan ‘Kanlı Kukla PKK, Bir Terör Örgütü Gerçeği’ adlı kitabımda yer alan fotoğraflardı. Savcılar, Cumhuriyet gazetesinde çalıştığım yıllarda PKK kamplarında yaptığım röportajlarda çektiğim ve kitaba koyduğum fotoğrafları delil olarak mahkemeye sundu ve ‘Her gazetecinin PKK kamplarına gidemeyecek olacağı düşünülürse, Vedat Yenerer PKK ile Ergenekon terör örgütü arasındaki koordinasyonu sağladığı….’ şeklinde onurumu kıran korkunç bir iddiada bulundular. 11 ay sonra mahkemeye çıkıp, bu fotoğrafların yazdığım kitaptan alındığını; bu fotoğrafların ayrıca yıllar önce gazetede yayımlandığını ifade ettim.

Polisler 135 yıllık antika tüfeğe yivli ve setli VAHİM TÜFEK raporu verdiler. Yetmemiş olacak ki başkasında ele geçen ve ev-işyeri arama tutanaklarında olmayan bir tabanca 43 mermi ve 2 şarjör adıma yamandı ve sözde Ergenekon cephaneliğine yazılıp medyaya servis yapıldı.

Sayın Başbakan ‘O gazetecilerde silah çıktı’ dedi. Doğru değil, bende çıkmadı ama yamadılar. 135 yıllık antika tüfeğe de adli tıp iki kez (Çünkü birincisinde mahkeme inanmadı) “yivsiz ve setsizdir ve ateşli silah değildir” raporu verdi.

Mahkemede savcılara sitem ettim ve ‘Böyle hukuksuzluk olur mu? Savcılar belge düzüyorlar bu suç değil mi? Adalet Bakanlığı bu suç duyurularına soruşturma izni vermiyor. Ama yargıyı bekleyelim ve güvenelim diyor. Bu nasıl iş?’ diye hâkime sordum. Bu kez savcılar beni şikâyet ettiler ve savcılara hakaretten Silivri adliyesinde yargılanarak geçenlerde hakaretten ceza aldım. Gerekçeli kararı bekliyorum. Yargıtay’a temyize göndereceğim…

Allah sonumuzu hayır etsin…”

***

Vedat Yenerer şanslı kardeşlerimden. Çünkü 11 ayda hâkim huzuruna çıkıp derdini dile getirebilmiş ve de anlatabilmiş, tutukluluk süresi bununla sınırlı kalmış. Gerçi savunma babında ileri sürdükleri bir de yargıya hakarete sokulmuş ama, o kadarı herkesin başına geliyor. 12 Eylül’de ben de savunmamda mahkemeye hakaret ettiğim savıyla bir kez daha yargı önüne sevk edildim ve bu kez akıllandığım için, “Savunmam da hakaret sayıldığından artık korkuyorum, savunma da yapmayacağım” diyerek sustum.

Gerçi ben o davadan beraat ettim. Ama ben sıkıyönetim döneminde askeri mahkemede yargılandım. Vedat ise ileri demokrasi döneminde Silivri’de sivil mahkemede yargılanıyordu.

Değerli okurlar. Bütün bunlara ekleyecek başka bir sözüm yok. Ben de Vedat kardeşimin temennisiyle son veriyorum yazıma:

- Allah sonumuzu hayretsin!