Covid-19 ve OHAL

20 Mart 2020 Cuma

Covid-19 pandemisi üzerine sosyal medyada yaygın olarak, olağanüstü hal (OHAL) ilan edileceği ve şimdiye dek getirilen kısıtlamalara yenilerinin ekleneceği görüşü dile getirilmeye başlandı.

Benzeri önlemlere başvurulması tehlikesi birçok ülkede demokratların başta gelen endişesidir. Bu kaygı boşuna değil. Nitekim geçen hafta sonu İsrail Başbakanı Netanyahu, virüs kapanların saptanması için “terör ile mücadele önlemlerinin uygulanacağı ve şüpheli kişilerin telefonlarının dinleneceğini açıklamış”, bu açıklama da İsrail Sivil Haklar Birliği ile 22 Mart seçimleri ardından yeni hükümeti kurmak görevi verilmiş olan Mavi-Beyaz İttifakı lideri Benny Gantz’ın itirazlarına yol açmıştır.

Türkiye’de AKP iktidarının demokrasi ve özgürlükler konularında daha önceki tutumunu bilenlerin doğrusu, OHAL endişelerine hak vermemek elde değil.

***

Sivil sıkıyönetim” olarak tanımlanabilecek, anayasanın 119 - 121. maddeleri ve 2935 sayılı, 27 Ekim 1983 tarihli yasada düzenlenen olağanüstü hal (OHAL) 15 Temmuz darbe girişimi ertesinde bütün Türkiye’de geçerli olmak üzere uygulanmış ve tek adam rejimine geçişi kolaylaştırmıştır. Anayasanın güvencesi altında olan hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, bu konuda bütün yasal düzenlemelerin OHAL KHK’leri (kanun hükmünde kararnameler) yoluyla yapıldığı bu dönemde yürütmenin başı tarafından yapılan söz konusu düzenlemeler, yargı denetimi dışındaydı ve geçiş döneminde AKP’ye büyük kolaylıklar sağlamış olan OHAL döneminde, devlet kadrolarından uzaklaştırılanlar 12 Eylül dönemini misliyle katlamıştı.

OHAL’in sona ermesi üzerine OHAL KHK’leri yerini Cumhurbaşkanlığı KHK’lerine bırakmıştır. Önceki gün Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Covid-19 dolayısıyla gündemde OHAL’in olmadığını açıklamıştır.

Bu açıklama, Covid-19 ile mücadele konusunda, baskıcı yöntemlere başvurulmayacağı anlamını taşımıyor yine de.

Arabalarda kış lastiği kullanılması düzenlemesinde bile başvurulan OHAL KHK’leri yönteminin, bugün yine yürürlüğe konmamasının nedeni, bunların demokrasiye aykırı olmaları değil, ama gereksiz görülmelerindendir.

Nasıl olsa yasal düzenleme, Cumhurbaşkanlığı KHK’leri ile yasama devre dışı bırakılarak yürütmenin  başı tarafından yapılmaktadır.

Günümüz Türkiyesi’nde, baskı rejiminin simge kurbanları artık OHAL KHK’lerinin tokadını yiyenler değil, yürütmenin yakın kontrolüne girmiş olan bağımsız olmayan “yargızedeler”dir.

Bu nedenler dolayısıyla Sayın Fahrettin Altun’un OHAL’in gündemde olmadığı yolundaki açıklamalarını Covid-19 ile mücadele bahane edilerek yeni baskı yöntemlerinin uygulamaya konmayacağı konusunda bir güvence olarak algılamak mümkün görünmüyor.

Üstelik son gelen haberler de, Covid-19’la mücadele konusunda pek ümit verici değil. Türkiye’de vaka sayısının görece az ve durumun kontrol altında olduğu yönündeki açıklamaların ardında yatan gerçek ülkemizde yeterli oranda test yapılmamakta olduğudur. Nitekim Sözcü’nün dünkü haberine göre, koronavirüs çıktığından bugüne Türkiye’de yapılan toplam test sayısı 10 bin iken, bu mücadelede başarılı olan Güney Kore’de yalnızca bir günde yapılan test sayısı 20 bini bulmaktadır. 

Hiç değilse, geçenlerde yitirdiğimiz merhum eşi dolayısıyla hepimizin ismen tanığıdımız bir hanımefendi geçen gün New York’tan geldiği uçağın çıkışında herhangi bir kontrol veya test yapılmadığını, pasaporttan ellerini kollarını sallayarak geçtiklerini anlattı. Eğer istenirse uçağın uçuş numarasını ve saatini verebilirim.

Doğrusu Türkiye, Covid-19 ile mücadelede hazırlıksız yakalanmıştır ve şimdiye kadar da elde edilen sonuçlar doyurucu değildir.

Beraberinde bir de muazzam bir ekonomik kriz getirmiş olan salgınla ilgili haberlerin hepsini halkı paniğe sevk etmek üzere uydurulmuş iftiralar olarak yorumlayıp, şeffaflığı suçlama yolu tutulursa başarı kazanmak daha da güçleşir.

Çok gergin günler bizleri bekliyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları