Demirtaş Kürt değil mi?

04 Kasım 2022 Cuma

Zavallı Mahir Ünal’ın, Atatürk’e düşmanlığın, eserlerine kıyasıya saldırmanın böylesine kolay ve gözde olduğu bir dönemde, salt dil ve harf devrimlerine sövmekten dolayı görevinden affedilmesini arz etmek zorunda kalması ne acı değil mi?

Kötü talih diye işte buna derler. Devlet Bahçeli’nin AKP’ye stepnelik işlevini nice zillete katlanarak yerine getirirken hiçbir şeye ses çıkarmadan oturduğu yerde otururken, zorunlu celallenmesinin tam da Mahir Bey’e rastlaması olacak iş mi?

Ümmetçi, ulus bozan AKP’nin bu yöndeki tüm girişimlerini uysalca içine sindiren Devlet Bahçeli’nin Mahir Ünal’ın başını yiyen çıkışının tabanını ne kadar ikna ettiği de tıpkı pervasız ulus yıkıcı girişimlerinde dur durak bilmeyen Diyanet İşleri başkanına katlanırken Mahir Ünal’ın kellesini istemesinin ne derecede tutarlı olduğu gibi sorulması gereken bir sorudur.

Mahir Ünal’ın tam da Tayyip Bey’in, kendisi açısından düş kırıklığı yaratan Diyarbakır gezisiyle çakışan, Dil Devrimi’yle ilgili çıkışları cumhurbaşkanının Diyarbakır Hapishanesi’nin müze yapılması önerisi (hapishanelerimizin düşün ve sanat yaşamımızdaki önemli rolünü göz önünde bulundurarak destekliyor hatta buna bir de kültür sanat merkezi haline getirilmesini de ekliyorum) gibi altı yıldır cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş ile ilgili sözlerinin de yeterli ilgiyi görmemesine neden oldu. Oysa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Diyarbakır’da yaptığı Selahattin Demirtaş’ın Kürt olmadığı yönündeki sözlerini içeren konuşması, dikkatle üzerinde durulacak kadar önemliydi. Bilindiği gibi, sübjektivist ulus kavramında bir insanın hangi ulustan olduğunun saptanmasında ırk, dil, din gibi nesnel ölçütlere değil de öznel bir ölçüte bakılır. Sübjektivist ulus kavramında bir insanın hangi ulusta olduğunu saptamanın en kestirme yolu, onun kendisini hangi ulustan hissettiğine bakmaktır.

Birçok vesileyle vurgulandığı üzere Mustafa Kemal Atatürk’ün söylemi olan “Ne mutlu Türküm diyene” de bu şekilde yorumlanmalıdır. Yani burada söz konusu edilen, objektif bir ölçüt olan Türk ırkından olmak değil, kendini Türk olarak hissetmek olgusudur.

***

O yüzdendir ki sübjektivisit ulusçuluk kavramının Fransa’daki öncüsü Renan, görüşünü açıklayan ünlü Sorbonne konuşmasının bir yerinde aynen şunları söylemektedir:

“Buraya kadar anlatılanlardan da kolayca anlaşılacağı üzere, kimse kimseye, ‘Sen benimle aynı dilden, aynı dinden, aynı ırktansın dolayısıyla aynı ulustansın’ diye dayatmada bulunma hakkına, sahip değildir.”

O zaman yapılacak şey basittir. Demokrasi ortamında bırakalım yurttaş ortak yaşamını kiminle geçirmek, ortak yarınlara kiminle yönelmek istiyorsa kendi kendine özgürce karar versin. 

Demirtaş kendini ne olarak hissediyorsa kendi kararlaştırsın. Ayrıca kendini Kürt hissetmesi Anadolu’nun diğer evlatlarıyla eşit ortak bugünler, ortak yarınlar oluşturması önünde mutlaka engeldir diye kesin olgu da yoktur.

Görülüyor ki Demirtaş’ın dil, din, ırk olarak Kürt olmasının bir önemi yoktur. Asıl önemli olan onun kendini ne hissettiği kiminle ülkü birliği içinde yaşayıp ortak yarınlara ulaşmak isteğidir. Ziya Gökalp için de durum aynıdır. Gökalp, aşireti akrabaları Türk olduklarından değil, kendini Türk hissettiğinden dolayı Türktür.

Ve bu durumda da görülüyor ki Tayyip Bey’in Demirtaş’ın Kürtlüğü ile ilgili sübjektivist ulus kavramıyla çelişen sözleri çok tehlikeli sapmaların da habercisi olup önümüzdeki günlerde sağlıklı çözümün önündeki en büyük engeli oluşturacaktır. AKP zaten Kürt sorununda sağlıklı çözümü istemediğine göre bunun onlar için önemi olmadığını söylemek mümkündür.

Ama Türkiye’de demokrasiyi yeniden kurmaya çalışanlar da önümüzdeki günlerde bu konuda çok tehlikeli tuzaklarla karşılaşacaklardır. Bunu iyi bilip uyanık olmalı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları