Herkese karşı tek başına...

01 Aralık 2020 Salı

Ankara açısından dış politika alanında çok kritik olaylara gebe görünen aralık ayı, Yunanistan, Fransa, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin katılımıyla gerçekleşen Medusa tatbikatının dün Mısır açıklarında başlamasıyla açıldı. Libya’ya silah ambargosu ile igili Birleşmiş Milletler kararını AB adına denetleme operasyonu İrini çerçevesinde, Türk bandıralı Roseline A gemisinde Alman askerlerinin gerçekleştirdiği ve Ankara’nın protestosuyla karşılanan harekâtın sonrasında gerçekleşen Medusa tatbikatı, bir süredir uygulanmakta olan, Türkiye’yi yalnızlaştırıp kuşatma operasyonlarının yoğunlaştığı bir döneme rastlıyor. Bu arada Türkiye - AB ilişkileri de zor günlerden geçiyor.

10 -11 Aralık tarihlerinde Brüksel’de yapılacak olan ve Atina’nın Türkiye’ye yaptırımların uygulanması konusunda dönem başkanı Almanya’yı sürekli sıkıştırdığı AB zirvesinin Ankara - Brüksel ilişkilerini daha da germesi mümkündür.

***

Bütün bu gelişmeler, AKP iktidarının iflasının her alanda somutlaştığı bir süreç ile çakışmaktadır. Cumhuriyet tarihinin en büyük çıkmazına saplanmış olan bir dönemde AKP iktidarı, Brüksel’in yaptırımları yürürlüğe sokmasını engellemek için çabalamaktadır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin geleceğini Avrupa’da gördüğünü belirten konuşması da cuma günkü yazımda da belirttiğim gibi, bu çerçeve içinde değerlendirilmelidir.

O yazıda, Türkiye’nin AB’yi istemesinin yetmediği, bu isteğin sonuçlanması için aynı zamanda AB’nin de Türkiye’yi istemesi gerektiği, bu konuda ise yanıtın, ilişkilerin çok parlak göründüğü bir sırada yapılan 17 Aralık 2004 AB zirvesinde verildiği, ama AKP’nin bunu görmemekte direnerek yanlış bir algı yaratma yolunu tuttuğu belirtilmeye çalışılmıştı.

Artık bu gerçek yadsınamaz bir açıklıkla gözler önüne serilmiş bulunuyor. Şimdi algı operasyonu AB’ye üyelik konusundan daha başka bir alana, Türkiye’nin neden istenmediği konusuna kaydırılmaya çalışılıyor.

AKP’nin özellikle de Tayyip Erdoğan’ın uzun süredir ısrarla ileri sürdüğü düşünce, AB’nin bir Hıristiyan kulübü olduğu için Müslüman Türkiye’yi istemediğidir.

Bu görüşe katılmak mümkün değil. Avrupa, son dönemlerde kimi ülkelerde gittikçe büyüyen ötekileştirici ve ırkçı, kamuoyunda İslamofobi yaratmaya yönelik sorumsuz popülist politikalara karşın, yine de bir Hıristiyan kulübü değildir.

***

Avrupa bugün Türkiye’yi Müslüman olduğu için değil, ama artık küresel planda iflası onaylanmış olan siyasal İslamın en bağnaz yandaşı olduğu için kendi bünyesi içinde istemiyor.

AB, Türkiye’de İslama değil, tüm dünyada iflası tescil edilmiş “İhvan”a karşıdır.

AKP’nin, iktidarının başından beri Osmanlıcılık sosuna bulayarak uyguladığı İhvancı (Müslüman Kardeşler yandaşı) politika yüzünden Arap âleminde de pek istenmediği, kimsenin meçhulü değildir.

AKP bilmelidir ki Arap âleminin Osmanlı ağabeyi politikası, Ortadoğu’da pek karşılık bulmamaktadır.

İşin ilginci, son yıllardaki gelişmelerin de açıkça ortaya koyduğu üzere, Türkiye’yi bütün dünyada hemen tüm konularda şimdiye dek Cumhuriyet iktidarlarının hiçbirinin yaşamadığı bir yalnızlığa duçar eden bu politika, dış etkenlerden çok, iç etkenlerin sonucu oluşmuştur ve siyasal İslamın yaşamın bütün alanlarını baskı altında tutmayı hedefleyen iç politikasının dış politikaya yansımasıdır.

Türk kamuoyundaki etkisi de iktidar tarafından abartılan İhvancılığın içeride AKP’yi, dünyada ise Türkiye’yi nasıl bir koyu yalnızlık çukuruna attığını da yaşayarak görüyoruz. Önümüzdeki dönemin de bu politika yüzünden, AKP için içeride ve dışarıda çok zor geçeğini, belki de geçemeyeceğini de yine yaşayarak göreceğiz.O yüzdendir ki Emre Kongar’a sesleniyorum buradan:

- Emre Hocam, virüse diren! Ayağını sağlam bas! Daha önümüzde görecek neler var!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları