‘İnsan nasıl Castro olur ?’

29 Kasım 2016 Salı

Önce inanç dolu bir gözlemden çıkmıştı yola: “Daha iyi bir dünya mümkündür”.
Sonra da mümkünü geçekleştirmek için 81 yoldaşıyla birlikte devrimi başlatmış, küçük yoksul ada ülkesinde insanların daha onurlu, daha eşitlikçi bir yaşamın savaşımını verdikleri dönemin önderi olmuştu.
Elli yıl boyunca, çağımızın en büyük emperyalisti ABD’nin suikastlarına, silahlı saldırılarına, kahredici ambargosuna karşı direnmiş, diz çökmemiş, “bir defasında yenilsek bile toparlanıp yine savaşır ve kazanırız” diyerek, bütün daha iyi bir dünyaya inananların umudu olmuştu.
Fidel Castro’ydu adı.
Ve 20. yüzyılın bu son büyük devrimcisi, ümit ışığı Fidel Castro geçen gün, teslim olmayanların yenilmeyeceklerini kanıtlayıp mazlumlarda umut ışıklarını parlattığı 90 yıllık yaşamını noktaladı.

***

- İnsan nasıl Castro olur?
Fransız fotoğrafçısı ve belgesel filmcisi Chris Marker’in 1961 yılında kendisine sorduğu bu soruyu Castro, “Cuba Si” belgeselinde şöyle yanıtlıyordu:
- Fransa’da her yıl birçok Danton ve Robespierre doğuyor. Ama tarihin kendilerine ihtiyaç duyduğu anda doğanlar Danton ve Robespierre oluyorlar. Küba’da da her yıl bir sürü Castro doğuyor, ona ihtiyaç duyulduğu anda doğanlar da Castro oluyor.
Halkının kendisine seslendiği adıyla Fidel, gerçekte, Simon Bolivar’lardan, Jose Marti’lerden Mustafa Kemal’lerden süzülerek geliyor ve gerektiği zamanda tarihle randevusuna yetişiyordu.
Fidel Castro’nun tarihle randevusu çetin bir buluşmaydı. ABD emperyalizmi burnunun dibindeki küçük ve yoksul adada, kendisinin yarattığından daha değişik ve daha güzel sosyalist bir dünyanın oluşturulmasına izin veremezdi.
Koca ABD de bütün ağırlığıyla abandı Küba’nın üstüne. Domuzlar Körfezi çıkartmasıyla küçük adayı istilayı denedi, başaramadı, yenildi. Sonra bütün ekonomik siyasal gücüyle müttefikleriyle, yarım yüzyıl süren ambargoyu uygulamaya başladı.
Kübalılar, 1959 - 2008 arasındaki Fidel Castro’lu yılları, mağrur, başı dik ama yoksul olarak yaşadılar. Bir, tek ürün ülkesinin, ambargo koşulları altında bırakın yeni ve daha güzel bir dünyayı yaratması bir yana, ayakta kalması bile mucizeydi.
Fidel de Küba halkı da, mucizeyi başardılar, kimi alanlarda daha güzel bir dünyanın kazanımlarını yaşama geçirdiler. Eğitim, tıp, sağlık hizmetlerinde herkesi hayran bırakan başarılara imza attılar, dünyanın nefesini tutarak izlediği çabalarıyla insanlık için bir umut ışığı yaktılar.

***

1969’da, Akşam gazetesine Paris’ten yazıp gönderdiğim Fidel Castro ile ilgili bir yazı yüzünden İstanbul’a dönüşümde, ağır ceza mahkemesinde yargılandım.
Savcı o zamanki TCK’nin 141 - 142. maddelerinden mahkûmiyetimi istiyordu.
Bir duruşmada, mahkeme başkanı yazımı, hâkim stajyerine okutuyor, genç arkadaşın Che’nin adını telaffuz edememesi üzerine de müdahale ediyordu:
- Che Guevara... Guevara!
Biraz sonra stayer arkadaş bu kez de “ekmekçi sınıfı” diyerek tekleyecek, Başkan bir kez daha müdahale edecekti:
- Ekmekçi değil evladım! Emekçi, emekçi! Aman yarabbi bunlar da yargıç olacaklar!
O an beraat edeceğimi hissettim.
Olaydan on yıl sonra, 1979 Asya Afrika Konferansı’na katılmak için gittiğim Addis Ababa’da kentin tek doğru dürüst otelinde verilen resepsiyonda Fidel Castro’nun salona girdiğini uzaktan görünce “Hey Fidel!” diye seslenip korumalarıyla itişip kakışarak, yanına gidecek ve kimsenin müdahalesine fırsat vermeden konuşacaktım:
- Senin hakkında yazdığı yazı dolayısıyla ağır cezada yargılanan bir Türk gazetecisi olarak elini sıkmak istedim. Sonra da elini hararetle sıkacaktım.
O sırada yanımda bulunan Barış Derneği Genel Sekreteri Enis Coşkun da atılacaktı:
- Ben de onun o davadaki avukatıyım.
Fidel’in yanından ayrıldıktan sonra Enis’e takılacaktım.
- Şimdi sen Fidel’e saygıdan, sağ elini aylarca yıkamazsın!
Artık bütün daha iyi bir dünyaya inananların önderi, dostu Fidel yok!
Güle güle Fidel! Bize bıraktığın umut için sonsuz teşekkürler!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları