Olmayan darbenin cürmü*

27 Ağustos 2021 Cuma

1990’lı yıllardaydı. Genelkurmay Başkanı Yaveri General Erol Özkasnak, ayaküstü bir sohbet sırasında bana döndü ve gülümseyerek:

- Komutanım yazılarınızı sürekli okuyor, dedi.

- Ondan önceki kimileri canıma okuyorlardı, şimdi Sayın Komutan’ın yazılarımı okuması çok sevindirici, yanıtını verdim. Mesajdaki sitem değil de hüznü kapmış mıydı bilmiyorum.

Aslında canımıza okunmanın yerini yazılarımızın okunmasının alması, önemli bir değişikliğin göstergesiydi.

Başımıza bir iş gelince, bunun nedenini irdeleme yollarından biri de buydu. Hiç unutmam Çetin Altan 12 Mart dönemi ertesinde, hapisten çıktığında olayların nedenlerini araştırırken hep şu soruyu sormuştu:

 - Beni kim hapse soktu?

Başına gelenin sorumlusunun olayların da nedeni olarak görülmesi biraz benmerkezci bir yöntem de olsa yine de geçerliydi.

Bizim de canına okunurlardan, yazısı okunurlara terfi nedenimizin belirli değişimlerin habercisi olması doğaldı.

Özkasnak Paşa da mesajiyla bu değişimi haber veriyordu.

Emekli General Erol Özkasnak, şimdi Yargıtay’ın mahkemenin verdiği mahkûmiyet kararını onaması üzerine hapishane yolcusu. 

***

Fethullahçıların komplolarıyla eşi görülmemiş kumpaslar olarak tarihe geçen Ergenekon, Balyoz gibi davalar ile aynı kategoride olan 28 Şubat davasının da hukuki yönleri üzerinde söylenecek bir şey yok.

Bu ve benzeri davaların ters tepmiş kaba kumpaslar olduğunu yadsıyan da yok.

Balyoz davasındaki skandalların şamar gibi yüze vurulmasında, davanın önde gelen sanıklarından Çetin Doğan Paşa’nın kızı Pınar Hanım ile damadı Dani Rodrik’in yazdıkları kitabın büyük payı oldu.

O günlerde Çetin Doğan Paşa ile eşinin de hazır bulunduğu, henüz gerçeklerin bütün çıplaklığıyla ortaya vurulmadığı sırada yaptığımız bir söyleşide şunları söylediğimi çok iyi hatırlıyorum:

- Darbe girişiminiz olmadığını söylüyorsunuz, bunun gerçek olduğunu herkes gibi iddiayı ileri sürenler de biliyorlar. Ama yine de sizi mahkûm edecekler, kendilerine göre haklıdırlar da çünkü sizi darbeyi yapmaya teşebbüs ettiğiniz için değil, etmediğiniz için yargılıyorlar.

Olay basitti. TSK 1990’lı yıllarda, tehdit, algı konseptini değiştirmiş ve o zamana kadar birinci sırada olan komünizm tehlikesinin yerine irticayı koymuştu. ABD de buna paralel olarak siyasal İslam ya da ılımlı İslam ile işbirliğine karar vermişti.

AKP bu değişimin eseriydi.

Ve AKP’nin kendisine düşen yeni rolü layıkıyla oynayabilmesi için TSK ile hesaplaşması kaçınılmazdı.

Bu kez iktidara geldiğinde ılımlı İslam bu hesaplaşmaya hazırlanmaktaydı. TSK ise çok çeşitli kimi de çok geçerli nedenlerle böyle bir şeyi istemiyor, tehdidi laikliğin üzerindeki güvence olarak, müdahale tehdidini caydırıcı güç olarak kullanmakla yetinmek istiyordu.

Bu gerçeği, etkili ve gerçekten yetkili makamlar çok iyi biliyorlardı. Onlar yine biliyorlardı ki vadesi gelmiş senet gibi, saati çalmış darbe koşulları da zamanı gelince yaşama geçerdi. Tarafların elleri mecburdu. Biri olmasa da öbürü davetiyeyi açacaktı.

Nitekim ılımlı İslam sivil darbeyi hayata geçirerek irticayı ülkeye egemen kılacak sivil darbeyi gerçekleştirdi.

Şimdi 28 Şubat’tan dolayı içeri tıkılan general ve amirallerin başlarına gelen de işte budur.


*Sevgili okurlarım, bir teknik arıza yüzünden bir önceki yazım iki kez bilgisayarda silinince, salı günü ortaya anlaşılması güç bir metin çıktı. Herhangi bir yanlış anlamayı gidermek için, konuyu bugün izninizle bir kez daha ele alıyorum. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları