Pardon çıkalı...

08 Ekim 2021 Cuma

Paris’te College de France’ın düzenlediği toplantıda bir araya gelen bazı Türk ünlüleri (adlarını saptayabildiğim kadar, Orhan Pamuk, Nilüfer Göle, Ahmet İnsel, Seyfettin Gürsel ve tarihçi Edhem Elden) şu soruyla karşılaşmışlar:

- Bir zamanlar “yetmez ama evet”çi tavrınızla kullanıldığınızı düşünüyor musunuz? 

Konuyla ilgili bilgiler bir haberin içine bölük pörçük serpiştirildiği için her bir konuşmaya başlı başına yanıt vermek doğru olmaz. Zaten tartışmanın geride kaldığını ve devamında yarar olmadığını söylemek mümkündür. Ayrıca, bu yetmez ama evetçi tavırları yüzünden isteseler de istemeseler de emperyalizmin ve kör gericiliğin destekçisi ve şakşakçısı olanlar, hâlâ kendilerini mazur gösterecek gerekçeler sokuşturmaya kalktıklarından, tartışmayı sürdürmenin bir anlamı da yok. İlletlerinin tanısını koyup bunları bir kenara kaldırmak gerek.

Ancak davranışlarındaki fütursuzluk devam ettiğinden, aynı yanlışları sürdürmeleri olasılığına karşı, birkaç noktayı vurgulamak gerek.

***

Her şeyden önce, “yetmez ama evet”çilerin, emperyalizm ve gericilik destekçilikleri, toplumda geniş kesimlerin büyük acılar çekmelerine neden olmuştur. Önce, onlardan, davranışlarının gerekçelerini de irdeleyerek yarım ağız değil, içtenlikli bir özür dilemeleri gerek. Aynı özrü, dayanaksız suçlamalarda bulundukları Kemalistlere borçludurlar. Söz konusu haksız suçlamaların bir örneği de Seyfettin Gürsel tarafından, İhvancı Mursi’nin Mısır’a demokrasi getireceği konusundaki görüşlerini kuşkuyla karşıladığımız için bir televizyon programında Prof. Nurşen Mazıcı ile bana yöneltilmiştir. Zamanın kimi haklı çıkardığını ise yaşayarak gördük.

Bunu şimdiye kadar yapmadılar. Paris’teki toplantı iyi bir fırsattı, değerlendirmediler. Yarım ağız bir “Pardon” çekip bıraktılar.

Bizim çocukluğumuzda bu tür yarım ağız “pardon”lara şu cevap verilirdi:

- Pardon çıkalı, eşekler çoğaldı!

Bir de Nilüfer Göle’nin pek açıklamadan dokunduğu Avrupa faktörü var: AKP iktidarının başlangıç yıllarında özellikle 2004 sonbaharında, Türkiye ile AB ilişkileri bir dönüm noktasında gibi görünüyordu. 

Dönüm noktasında gibi görünüyordu ama değildi. Ankara ile Brüksel, çifte kavrulmuş bir aldatmacayı tezgâhlıyorlardı. AKP iktidarı Türkiye’de talan, yağma, yoksulluk, yolsuzluk, yalan dolana gırtlağına kadar batmış, gerici dinci bir rejimi egemen kılacak ortamı yaratmaya yönelik elverişli koşulları oluşturmak için müzakere sürecini başlatmanın hesabı peşindeydi. AB ise Türkiye’yi içine almadan kendi etki alanında, hegemonyasının etkisinde tutmak amacındaydı. İki taraf da sonuç vermeyecek bir müzakere süreci oyununu oynamaktaydı. İki taraf da kandırıyordu.

Bu satırların yazarının da aralarında bulunduğu birçok kişi, bu gerçeği haykırdılar. Hadi bizleri ciddiye almadıllar; Uğur Dündar’ın taktığı ve cuk oturan tabiriyle her söylediği doğru çıkan bilge diplomat Şükrü Elekdağ’a neden kulak vermediler.

“Yetmez ama evet” dolabına binmeyi Avrupa üyeliğiyle gerekçelendirmek mümkün değildir.

***

Bir de tarihçi Edhem Eldem’in, zaten karışık olan kafaların yeni kullanışlı aptallıklara yeni gerekçeler oluşturma tehlikesi taşıyan sözleri var. Edhem Eldem, “Bugün Erdoğan’ın nihai hedefi ve asıl problem İslam değil, demokrasi sorunudur, otoriterlik sorunudur ve bunun kökleri de Osmanlı’nın son on yılına kadar uzanıyor” derken günümüz “yetmez ama evet”çilerini Osmanlı’nın son dönemindeki uzantılarına kadar götürmek istiyor, “AKP, şeriat değil, demokrasi peşindeymiş” yanılgısını yaratmaya niyetleniyor gibi görünmektedir.

Bu yetmez ama evetçi tantanasına bir son verilmeli; yanılgı, hiçbir tereddüde yer bırakmayacak açıklıkla itiraf edilmelidir.

Çünkü söz konusu olan yanılma değil, altdatmacadır. Kusuru aşan, kasta eşit kusurdan söz ediyoruz. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları