Üniversite senin neyine!..

12 Şubat 2017 Pazar

1964 yılında hukuk fakültesinde okuduğum sırada Galatasaray İlkokulu’ndan bir öğrenciye derslerinde yardım ediyordum. Bir gün okula gidip yıllarca minnetle, iki yıldır da rahmetle andığım, efsanevi hocam Necdet Kut’a, çocuğun durumunu sordum. 
Pek umut verici şeyler söylemedi. Sonra da ekledi: 
- Biliyorsun burası değişik, ortaokul düzeyinde öğrenci yetiştiriyoruz. 
Gerçekten de öyleydi. 1940’ların sonları, 1950’lerin başlarında, konuları ana ders kitabının yanında, yardımcı kitaplara da bakarak hazırlama, sonra hep birlikte tartışarak pişirmeyi daha ilkokul sıralarında öğrenmiştik. 
Sorgulayıcı, aydınlanmacı, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma çabası içinde gençler yetiştirmeyi amaçlayan eğitim seferberliğinin etkileri hâlâ sürmekteydi. Henüz eğitime kindar ve dindar nesiller ısmarlama aşamasına gelmemiştik. 
Necdet Kut Hocam ile bu konuşmayı yaptığım sırada İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 27 Mayıs sonrasının etkisiyle esen özgürlük rüzgârlarının oluşturduğu ortamdan yararlanıyordum. Ne var ki, aynı 27 Mayıs’ın estirdiği özgürlük rüzgârlarının yanı sıra, 147’liler olayı diye adlandırılan, 147 öğretim üyesinin keyfi gerekçelerle tasfiyesine de imza koymuştu.

***

Bütün Cumhuriyet tarihi boyunca, üniversitenin her alanda gelişmesi için zorunlu olan özgürlük ortamının yaratılması savaşımı verilmiştir. 
Hiçbir dönemde de tümüyle özerk bir üniversiteyi yaşama geçirebilecek, doyurucu bir sonuca ulaşılamamış olduğunu söylemek gerek. 
Ama devletin bütün kurumları gibi, üniversite de en büyük darbeyi 12 Eylül döneminde yemiştir. 
Daha doğrusu AKP iktidarına gelene kadar, öyle idi. 
AKP iktidarı döneminde yapılanların yanında, 12 Eylül uygulamaları solda sıfır kalmış, AKP iktidarı dönemindeki tasfiyeler askeri dönemlerdekinin yirmi katına ulaşmıştır. 
Büyük darbeden nasibini alan kurumların başında üniversite geliyor. 
Bu bir rastlantı değil, AKP üniversiteyi istemiyor. 
AKP aslında sorgulayıcı, aydınlanmacı eğitimi istemiyor, ona tabandan karşı. 
Bu durumun doğal sonucu olarak da üniversitedeki özgürlüğü, özerk bir kurum olarak üniversiteyi istemiyor. Çünkü özerk üniversitenin özgürlük demek olduğunu biliyor ve ikisini de istemiyor.
Üniversite yerine istenen “medrese”dir. 
Üniversitenin yerine medrese ikame edilerek, çağdaş bir topluma ulaşmak mümkün değildir. 
Üniversitenin yerine medreseyi ikame ettiğinizde, üniversiteden ortaokul düzeyinde insanlar yetiştirirsiniz. 
Daha eğitiminin ilk yıllarında, ortaokul düzeyini aşmaya çalışan ilkokulda okumuş biri olarak, ömrümün son yıllarında, ortaokul düzeyinin gerisine çekilmek istenen üniversiteleri görünce hüzünleniyor, umutsuzluğa kapılıyorum.

***

Haykırıyoruz: 
- Özerk çağdaş üniversite isteriz! 
Tersliyorlar: 
- Üniversite neyine!.. Sana medrese yeter! 
Ne yazık ki, her alanda durum böyle. 
Haykırıyoruz:
- Gelişmiş ileri demokrasi isteriz!.. 
- Gelişmiş demokrasi de neymiş? Otokrasi neyine yetmiyor! 
Haykırıyoruz: 
- Barış isteriz! 
Azarlıyorlar: - Barış da neymiş, doğru dürüst savaşmana bak! 
Yakınıyoruz: 
- Özel yaşamımıza saygı göster, karışma! Üzerimize yürüyorlar: 
- Özel yaşam da ne demekmiş!.. Mahalle baskısına rıza göster! 
Tüm gücümüzle haykırıyoruz: 
- Hakkımı çiğneme! Hakkımı ver. 
Silahlarını, hapishanelerini gözümüzün içine soka soka, göz dağı veriyorlar: 
- Hak da neymiş? Hak yok vecibe var! 
Hep birlikte koro halinde talep ediyoruz: 
- Bağımsız yargı, özgür basın, baskı altına alınmamış milli iradeyi egemen kılın! 
Öfkeyle yumruklarını sıkıyorlar: 
- Otur oturduğun yerde! O, her şeyi senin adına senden iyi düşünür, onun sultası neyine yetmiyor!
Ortam gibi, herkesin kafası da karışık, şu sıralarda çoğunluk aynı şeyi soruyor: 
- 16 Nisan’da neyi oylayacağız? 
Sorunun cevabı ise çok açık: 
- 16 Nisan’da işte bütün bunları oylayacağız.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları