Altan Öymen

Yeni anayasa?

11 Ekim 2023 Çarşamba

Şimdi bir de, “anayasayı yeniden değiştirme” merakı başladı AKP yönetiminde. Gerekçesinin özeti şu: Bu anayasanın ilk yapılışı askeri yönetim zamanındadır. Arada değişiklikler yapılmış olsa bile, temelinde, o ‘askeri’liğin izleri kalmıştır. Onun şimdi, sivil yönetim zamanında yeniden yazılıp yürürlüğe sokulması gerekir ki, bir ‘Demokratik anayasa sayılabilsin.”

Değişiklik talebinin altında yatan düşünce böyle. Ama bunun inandırıcı bir yanı var mı? Bir kere, anayasaların veya yasaların değerlendirilmesinde, asıl önemli olan soru, o metinlerin kimin tarafından yazılacak olduğundan çok, içinde nelerin yazıldığı sorusudur.

Mesela Almanya’da 1933’te, devlet düzenindeki değişikliğin temelini oluşturan yetki yasasını kabul ettirip yürürlüğe sokan kişi, bir asker değil, bir sivildi: Avusturya’da doğmuş Almanya’nın Münih şehrinde “ressamlık” öğrenimi görmüş olan Adolf Hitler... Politikaya başlayıp parti başkanı olduktan sonra kendisine kahverengi gömlek ve golf pantolonlu bir giyim biçimi oluşturmuştu. Ama askerlikle ilgisi, Birinci Dünya Savaşı Seferberliğinde askerliğe alınıp “onbaşı” rütbesiyle görev yapmasından ibaretti.

Daha sonra politikaya geçtiğinde, adı “Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi” olup “Nazi Partisi” diye anılan partisinin başında, seçim yoluyla iktidara gelmişti. Hükümetin başbakanı olarak ilk yaptığı işlerden biri, anayasa gücündeki bir yetki yasası çıkarmak olmuştu. Yasanın özeti şuydu:

“Devletin yasaları; o zamanki Alman Parlamentosu (Reichstag) tarafından çıkarılır. Ama hükümet tarafından da çıkarılabilir. “O zamanki Almanya’nın yönetim düzeninde, öyle bir yasanın çıkışını engelleyecek yetkileri bulunan hukuki bir mekanizma yoktu. Hayli yaşlanmış olan Cumhurbaşkanı Hindenburg’un bunu imzalamaya ikna edilmesinde de bir güçlük çıkmamıştı. Parlamentodan geçen yasa o haliyle yürürlüğe girdi.

Ve yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, parlamentonun artık yasa çıkarmak gibi işlerle uğraşmasına gerek kalmadı.

Cumhurbaşkanı Hindenburg’un vefatından sonra ise Hitler’in cumhurbaşkanı yetkileriyle de donatıp “Führer” sıfatını almasıyla, Alman milletinin demokrasiyle veda edip kopkoyu bir diktatörlük rejimi altına girmesi daha da hızlandı.

Şimdi Almanya’daki o gelişmeleri hatırlarken Almanya’da anayasa değişikliği niteliğindeki o “yetki kanunu”nun yürürlüğe girişini “sivil iktidarın eseriydi” diye, demokratik bir gelişme olarak olumlu bir iş saymak mümkün mü?

Almanya’daki o gelişmenin sonuçları malum: Sadece Almanya’da değil, sadece Avrupa’da da değil dünyanın tümünde en az 55 milyon insanın ölümüne yol açan, en az o kadanının yaralanmasına, açlığa, sefalete düşmesine, pek çok şehrin ve üretim merkezinin yıkılıp yakılmasına neden olan felaketlerle dolu yıllar yaşanmıştır.

Ve o büyük savaşta Almanya toprakları ikiye bölünüp batısındaki “Almanya Federal Cumhuriyeti, doğusundaki Alman Demokratik Cumhuriyeti” diye adlandırılarak iki ayrı devlet haline gelmiştir. Batıdaki federal Cumhuriyetinin kuruluşundaki ilk işi, yeni anayasayı hazırlarken, bir daha öyle bir felakete düşmesini önleyecek kanunları ve kuruluşları oluşturmaktı. Bunların başında da “yürütme erk”inden tam bağımsız bir Anayasa Mahkemesi” geliyordu. Federal Almanya her şeyden önce onu kurdu.

Tabii, İkinci Dünya Savaşı’nın öncesinde de, sonrasında da demokrasiyi uygularken demokrasinin güçlüklerinden bunalarak demokrasiyi yok etmeyi hedefleyen partiler ve kurumların başka girişimleri vardı. Onlar da, Almanya’daki örneğe benzeyen anayasal ve yerel önlemler aldılar.

***

Cumhuriyetimizin demokratikleşmesi sürecinde Türkiye’de anayasa mahkemesinin kurulmasının temel gerekçesi de, anayasadaki insan hak ve özgürlükleri başta olmak üzere, demokrasinin temel kurallarına karşı illegal girişimlerin önlenmesini sağlayacak bir yüksek mahkemeye duyulan ihtiyaçtı. Bu 1950’lerde başlayan demokratikleşme sürecinde çıkar tartışmalara ve büyük zarara yol açan olayların bir daha yaşanmamasının çarelerinden biri olarak Kurucu Meclis’te düşünülmüştü. Ve, büyük kısmı seçimler yoluyla belirlenen sivillerden oluşan iki meclisli Kurucu Meclis’te kabul edildikten sonra, 1961 referandumunda onaylanarak yürülüğe girmişti.

Onda da 27 Mayıs’ta kurulan askeri komitenin kadrosunun değişmesi ve büyük ölçüde sivilleşmiş olsa da kurucu Meclis’in yapısında askerlerin etkisi vardır gerekçesiyle eleştiriler oluşmuştur ama zaman şunu göstermiştir; “1961 Anayasası Türkiye’nin insan hak ve özgürlükleri olmak üzere demokrasinin tüm kurulları ve savunulması açısında çağının en ileri anayasalarından biridir.”

Bu gerçek, tabii, ülkemizin şimdiye kadarki anayasaları ile belirli demokratik ülkelerin anayasaları karşılaştırılınca çok daha iyi anlaşılır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Suriye ve iki soru... 11 Aralık 2024
Gene gündemde 4 Aralık 2024
Hangi alanda iyiyiz (2) 27 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları