Arif Kızılyalın

Bilic’ten Bir Araya Gelemeyenlere Ders

10 Nisan 2014 Perşembe

Diğer takımların taraftarlarıyla konuşmak ya da fotoğraf çektirmek istediklerinde, onlarla bir araya gelmek benim için gerçekten memnuniyet verici. Beni sevmelerinden, bana ilgi göstermelerinden memnun olurum. Oralara gitmemek, onların bu isteklerini geri çevirmek beni daha sıkı bir Beşiktaşlı haline getirmez. Nihayetinde bir savaşta değiliz..
Kaos kültürünün hüküm sürdüğü günümüz coğrafyasında hepimizin kayıtsız şartsız altına imza atması gereken sözler bunlar..
Evet abartmıyorum, kulüp başkanlarının birbirleriyle bırakın konuşmayı, yan yana bile gelmekten kaçındığı, renk farkının düşmanlık tohumlarını filizlendirdiği, rövanş kültürünün intikam duygularıyla beslendiği 2014 Türkiyesi’nde ya yukarıdaki ifadeleri yüreklice dile getiren Beşiktaş’ın Hırvat teknik direktörü Slaven Bilic’in yolundan yürüyeceğiz ya da çok yakın bir gelecekte birbirimize girip yitirdiğimiz canlar için mezar taşlarının başında ağlayacağız.
Karar sizin, karar bizim...
Ne acı değil mi?
Ülkemize “yabancı işgücü” olarak gelen bir Hırvat teknik adam, tehlikenin farkına varıp tansiyonu düşürme adına demeçler veriyor, gençleri kaynaştırma adına, ezeli rakiplerin statlarına korumasız gidip genci, yaşlısı, çoluğu çocuğu demeden fotoğraf çektiriyor, sohbet edip ikram edilen çayı, kahveyi içiyor ama biz, birbirimizin gözünü oymak için fırsat kolluyoruz.
Oysa, Bilic her uygar insanın yapması gerektiği gibi davrandı.
Ama biz o kadar yabancılaşmışız ki birbirimize, o kadar kin ve öfke yüklüyüz ki, Bilic’in bu olağan davranışını örnek alınması gereken bir hareket olarak görüyoruz.
Niye mi?
Açıklayalım kısa bir mektupla ama darılmaca yok!
“Siz koskoca Fenerbahçe Kulübü’nün değerli yöneticileri... Futbol federasyonunun Trabzon maçıyla ilgili olarak verdiği hükmen galibiyet kararı sonrası resmi internet platformu Instagram’dan, balık kılçığı üzerinde uçan sarı kanaryaları nasıl resmedersiniz? Niçin basarsınız sizden olmayanların damarına!
Siz, İbrahim Hacıosmanoğlu... Nasıl o demeçleri verir, Fenerbahçe Kulübü’nün binlerce kulüp üyesi tarafından seçilmiş başkan ve yöneticileri hakkında kahvede söylenmeyecek o kaba sözleri haykırırsınız? Her gördüğünüz mikrofona, hangi akla hizmetle “Hırsızlar” dersiniz! Siz G.Saray Kulübü’nün seçilmiş yöneticisi Şükrü Ergün, iki lafın başında ezeli rakibiniz Fenerbahçe’yi niçin iğnelersiniz, niye tahrik edici demeçler verirsiniz? Siz değerli başkanlar Sayın Aziz Yıldırım, Sayın Ünal Aysal, Sayın Fikret Orman niçin tansiyonu düşürme adına bir araya gelmez, dostluk mesajları vermeyi düşünmezsiniz?
Sizlerin, bundan 30 yıl önce, 40 yıl önce o koltuklarda oturan Faruk Ilgaz’lardan, Ali Uras’lardan, Süleyman Seba’lardan bir ayrıcalığınız mı var?
Onlar her ay bir kulübün lokalinde bir araya gelir, yemek yer, sohbet ederler, sorunları konuşurlardı. Hatta kahveler yudumlanırken gazeteciler de ortama davet edilir, kol kola çekilen fotoğraflarla tribünlere giden gencecik fidanlara, “Biz dostuz, siz neyin kavgasındasınız” mesajı iletilir, birlikteliklik algısı ile stat anarşistlerine göz açtırılmazdı..
Ne oldu? Vaktiniz mi dar, yoksa kulüp lokallerinde yer mi ayırtamıyorsunuz ayda bir yenecek dostluk yemeklerine! Ve siz Sayın Yıldırım Demirören... Hatırlıyorum da, Yılmaz Tokatlı, Halim Çorbalı, Kemal Ulusu, Şenes Erzik, Haluk Ulusoy, 4 büyüklerin başkanlarını davet ettiğinde hiç kimse mazeretim var” diyemez, koşar gelirlerdi TFF Başkanı’nın makamına.
Peki, sizi niye kimse dinlemiyor? Yoksa seçilmiş bir başkan değil misiniz? Onca medya gücünüze, onca hatrınıza karşın niçin Yıldırım’ı, Aysal’ı, Orman’ı, Hacıosmanoğlu’nu bırakın birlikte yemek yemeye, çay içmeye bile razı edemiyorsunuz!” Evet, Bilic’in dediği gibi Türk futbolu bir savaş ortamında değil..
Yani henüz değil! Ama siz futbolu yönetenler, siz yöneticiler, siz başkanlar ve biz medya, bu düşmanlığı kurgusal biçimde körüklersek inanın koltuğunda gururla oturduğumuz pırıl pırıl statların önlerinden cenazeler kalkar çok yakında... O yüzden gelin polisiye önlemlerle, fişlemelerle, yasaklarla sinekleri öldüreceğimize şu bataklığı kurutalım, o çamurlu araziyi Türk futbolunun fidanlığı yapalım!
Nasıl mı?
Bir araya gelerek!
Yoksa Bilic kadar yürekli değil miyiz ya da onun kadar insancıl ya da onun kadar yarını gören!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Al sana gençlik! 10 Aralık 2024
Fırsatı kaçırmadı 9 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları