Arif Kızılyalın

Liverpool’un İstanbul dejavusu

15 Ağustos 2019 Perşembe

Rüya gibi bir maçtı, oynandı, bitti, anılarda kaldı. Evet, 2005’te Şampiyonlar Ligi, 2009’da UEFA Avrupa Ligi derken, İstanbul, Süper Kupa’ya da ev sahipliği yaptı dün gece.
Keyifli bir futbol günüydü, önce uzadı, sonra penaltılara gitti, sonuçta oynayanı da kazananı da İngiliz’di; Liverpool, tıpkı 2005’te olduğu gibi geriye düştüğü finali penaltılarla almasını bilirken bir anlamda dejavuya imza attı...
Elbette Liverpool-Chelsea maçı sadece bir 90 dakikadan ibaret değildi, finalin yerli ve yabancı paydaşları için. Gün, değil günler boyu süren bir koşuşturmacanın sonuydu Vodafone Park’taki buluşma. Görevli kadrosunun UEFA tarafı da çok yoruldu, TFF tarafı da, 23 Haziran sonrası topa giren İBB de.
İstanbul’da maç öncesi iki alan görülmeye değerdi. Chelsealilerin toplandığı Beşiktaş ile Liverpoollu taraftarların konuşlandığı Beyoğlu; nam-ı diğer Taksim. Gerçi söz konusu İstanbul’un iki güzide merkezi olunca mavilerle kırmızılar birbirine karıştı, ama ufak tefek sataşmalar dışında işin içine “yaralayıcı ve kesici alet girmeyince” herkes derin bir “oh” çekti en azından maç öncesi.
İki merkez dedik ya; Liverpool’un mesken edindiği İstiklal Caddesi, Nevizade, Gezi Parkı adeta kırmızıya boyandı. Tek tük mavi şapkalı ve atkılı Chelsea sempatizanlarına rastlasak da, hakimiyet kırmızılardaydı. İstanbul polisinin, metro çıkışlarında, “Eğer Chelsea taraftarıysanız, Beşiktaş’ta vakit geçirmeniz daha iyi olacak” uyarısı da Taksim’deki kırmızının bir gerekçesiydi. İşin içine kırmızı girince Galatasaraylı yandaşlar, “kendi mekanları”ndaki konuklarla birlikte tezahürat yapmaktan geri kalmadılar. Öğleden sonra yemekli ve içkili mekanlara kamp kurdu kırmızılar; alkol duvarını aşanlar da vardı, büyük bir hırsla maça hareket edecekleri saati bekleyenler de. Özellikle Muhammed Salah formalarını mekanların girişine asıp müşteri bekleyen işletme sahipleri, günlük bira satışlarının 10’a katlandığını, günlük cironun ise haftalık ciroyla yarışın hale geldiğini söylediler. Elbette UEFA’nın, “Türk yemeklerini tadın” uyarısının da yeme içme alanlarındaki kalabalıkta payı büyüktü.
Beyoğlu kalabalıktı ama Chelsea’nin kamp kurduğu Beşiktaş’ta özellikle Çarşı bölgesi daha coşkuluydu. Mekânlar müşteri çekmek için Chelsea ve İngiliz bayrakları ile donatmıştı giriş kapılarını. Hatta tarihi Yedi Sekiz Hasan Paşa Fırını bile Chelseali müşteriler için dükkânın önüne bira fıçıları koymuştu. Alkol dozajı aşıldığında Beşiktaş ile Chelsealiler kimi zaman Türkçe, kimi zaman İngilizce marşlar söyleyecek, Taksim’deki Galatasaray- Liverpool kardeşliğine bir anlamda nazirede bulunacaktı. Alınan güvenlik önlemleri de dikkat çekiciydi. Hemen hemen her Chelsealiye bir polis, ya bir turizm zabıtası düştü Beşiktaş’ta.
Elbette finalin kalbi Dolmabahçe ise, bir başka coşkuluydu. Stada girerken taraftarlar son biralarını yudumladılar, bağırdılar, çağırdılar ve kendilerini boğaz manzaralı tribünlere attılar.
İçerdeki manzara bilindikti; sıradışı olan tek şey finale değen kadın eliydi. Fransız Stephanie Frappart düdük çaldı İstanbul finalinde. İyiydi de. UEFA Başkanı Aleksander Ceferin’in dediği gibi, Avrupalı milyonlarca kadının sesi olmuştu Stephanie. Üstelik, kadınların en çok ezildiği, iş ve sosyal yaşam eşitsizliğinin tavan yaptığı bir coğrafyada boy göstermişti Fransız kadın hakem.
Emin olun ki, İstanbul finali dendiğinde iki İngiliz kadar Fransız hakem Stephanie de anımsanacak uzunca bir süre; çaldığı ve çalmadığı düdüklerle cesur tarzı da sanırım çokça konuşulacak...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Onurlu mücadele 13 Aralık 2024
Hesap tutmadı 12 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları