Aydın Engin

Kömür Karasıdır… Gözlerin Değil Cesedin…

10 Kasım 2014 Pazartesi

Nereye baksak?
Ermenek’e mi?
Yoksa Soma’ya mı?
Birinde “ocaktan ceset çıkarma bakanlığı” var gücüyle çalışıyor. İki işçi cesedi çıkarıldı bile. Bakan güvence veriyor:
“Kurtarma çalışmalarımız tüm hızıyla sürüyor. İnşallah kalan işçilerimize de ulaşacağız…”
Cümleye dikkat! Süren “kurtarma” çalışmalarıymış. Ocağı kurtarmaya çalışıyorlar anlaşılan.
Ocak kurtulunca ne olacak?
Olacak iş değil ama diyelim bu defa bütün güvenlik önlemleri eksiksiz alındı; yeni bir kaza olasılığı epey düşük bir yüzdeye indi. Peki, sonra ne olacak?
Biliyorum, biliyorsunuz, işçiler o güvenli ocağa inecekler ve linyit çıkaracaklar. Tonlarca, binlerce, milyonlarca ton linyit
Ermenek böyle.
Haydi bir de Soma’ya bakalım.
Analarımızın ırzına göz dikmiş heriflerin şirketlerinden biri, en iri kıyımı bu kez zeytin cinayetleri için kolları sıvadı. 6000 zeytin katledildi...
Neden?
Çünkü Kaçaksaray’da mukim zatın buyruğu, Enerji Bakanlığı’nın talimatı, Çevre Bakanlığı’nın “Münasiptir, yapıla” fetvası ile oraya termik santral dikilecek.
Nedir termik santral?
Kömürden enerji üreten santral.
Kömür dediğin, koskoca Soma düzlüğünde kaz kaz bitmeze, çıkar çıkar tükenmeze benzeyen linyit.
Altı çapalanacak, gerekirse ilaçlanacak, benek düştüğünde gözü gibi bakılacak, neredeyse tek tek toplanacak, sıkılacak, yağı alınacak zeytini kalmayan köylü ne yapar? Çarnaçar ocağa iner. Ocaktan çıktığında gözleri değil kendisi kömür karasıdır artık. Ölüsü de çıksa dışarı öyle, dirisi de çıksa öyle…
Peki, biz neyi tartışalım? Bu kanlı ilmeğin neresinden tutup çekelim, sökelim, bitirelim?
İlk akla gelen cevap hazır ve kolay:
Devlet devletliğini yapsın, kömür ocaklarının denetimini eksiksiz, hilesiz hurdasız ve sürekli denetlesin. Tek bir işçinin canı yanmayacak bir işgüvenliği sağlasın.

***

Doğru mu bu cevap?
Sorun sadece işçilerin ocaktaki iş ve can güvenliğinden mi ibaret?
Yoksa arayacağımız cevap sadece ocaklardaki güvenliği değil, o işçilerin, o işçilerin eşlerinin, çocuklarının, işçi olmayan bizlerin, bu ülkenin yurttaşlarının, bu bölgenin insanlarının, bütün insanlığın, kısacası bu dünyanın güvenliğini bir bütün olarak ele almamız mı gerek?
Bir daha: Sadece kömür ocaklarının güvenliği mi, dünyanın güvenliği mi?
Acaba kömürsüz bir enerji politikası mümkün mü, değil mi?
Fosil yakıt deniyor. Linyit de içinde, kömür, petrol, doğalgaz, yeni icat kayagazı da…
Bütün bunların toplu adı fosil yakıtlar. Yerkürenin bugünkü haline gelene kadar geçirdiği evrelerde toprağın derinliklerinde oluşan enerji kaynaklarından söz ediyorum.
Şimdi İstanbul’da dün sona eren Avrupa Yeşiller Konseyi toplantısında konuşan Türkiye Yeşiller hareketinin önde gelen emekçilerinden Ümit Şahin’in sunduğu bildiriden aktaracağım.
Fosil yakıtların tümü de gökyüzüne çevreyi zehirleyen, doğayı geri dönüşsüz tahrip eden, iklim değişikliğini dolaysız etkileyen karbondioksit (CO2) salıyorlar. Bugün için Türkiye’nin yaydığı karbondioksit miktarı 500 milyon ton. 2030’da (yani topu topu 16 yıl sonra) bu ölümcül gaz miktarı bir milyar tonu aşacak.
Bunun anlamını İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, büyük kentlerde oturanlar günlük yaşamlarında pek hissetmedikleri için umursamayabiliyorlar. Haydi açık konuşalım: Umursamıyorlar. Merak edip Yatağan’da yaşayanlara, Afşin Elbistan’da yaşayanlara sorsalar, gidip gözleseler geceleri uyumaları epey zorlaşacak.
Üstelik sorun sadece kömür değil, hele hele en kirlisi olan linyit bile değil. Petrol de bir fosil yakıt. Çevreye yaydığı ölümcül etkiyi anlamak için uzmanlığa da gerek yok. Arabanızın egzoz borusuna burnunuzu yaklaştırın ve derin bir soluk alın… Aynı deneyi çevre dostu diye yutturulan doğalgaza da uygulayabilirsiniz. Varsa evinizdeki doğalgaz ocağının musluğunu açıp derin derin koklayın bakalım. (Çok uzatmayın, ölürsünüz.)
Ancak bu konulara kafasını çevre ile bozmuş, iklim değişikliği diye dehşet hikâyeleri ile insanları ürküten zıpır çevrecilerin zırvaları diye bakanlar anlaşılan tepelerine asit yağmurları yağmaya başlamadan kavramayacaklar, ki İstanbul için, yok edilen kuzey ormanları yüzünden asit yağmurları çok da gecikmeyecek gibi…
Üstelik fosil yakıtlar Türkiye’nin sanayide, ısınmada, araçlarda kullanılan enerjinin esas kaynağını oluşturuyor.
Rakamların soğuk diline bakmak ister misiniz?
Buyrun: Türkiye kullandığı enerjinin yüzde 89’unu fosil yakıtlardan elde ediyor. Yüzde 26’sı petrol, yüzde 32’si doğalgaz, yüzde 31’i de kömür.
Toplam yüzde 89!..
Türkiye’nin petrolü yok. İthal ediyoruz. Türkiye’nin doğalgazı yok. İthal ediyoruz. Türkiye’nin kömür üretimi yetersiz. Büyük ölçüde ithal ediyoruz.
Bunun adına enerjide tam bağımlılık denir.
İthal et ve ülkeni, insanını ve dünyayı zehirle, küresel ısınmaya körükle git, sonra zamansız sellerden, kuraklıktan şikâyet et…

***

Dönün yazının başlarına…
Kömür ocaklarının güvenliğinden ibaret önlemleri mi savunalım, yoksa “Kömürün de, petrolün de, doğalgazın da, kayagazının da, hele hele nükleer santralın da canı cehenneme” deyip başka çözümler mi arayalım?
Şey…
“Ne petrol, ne kömür, ne nükleer; rüzgâr ve güneş bize yeter” diyen, bunu ha bire yineleyen, savunduklarını somut kanıtlarıyla ortaya koyan inatçı kadın ve erkekler var.
Boşverin onların gevezeliklerine…
Hem biz zaten elektriği prizden alıyoruz.
Ötesini niye sorup soruşturalım ki…
Onlara niye kulak verelim ki…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları