Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Soruyu Sormadıkça, Cevabı Bulmadıkça…
İki adam, 34 yaşındaki Said Kouachi ve kardeşi 32 yaşındaki Şerif Kouachi Paris’te 7 Ocak Çarşamba sabahı kaldıkları evden çıktılar. Siyah bir arabaya bindiler. Kalaşnikofları ve roketatarları ve mermileri arabadaydı. Charlie Hebdo mizah dergisine yöneldiler. Orada haftalık redaksiyon toplantısı olacağını galiba biliyorlardı ve toplantıdakilerin hepsini birden öldürmeye karar vermişlerdi. Öldürebildikleri kadarını öldürdüler de…
Bunlar biliniyor.
Peki o iki genç adamın, bu eylemin sonu kendilerinin ölümü ile bitecek bir serüven olduğunu bilmemeleri mümkün mü?
“Bu eylemi yaparız ve ardından ya kaçar güvenli bir bölgeye kapağı atıp kurtuluruz ya da kaçamazsak teslim olur hapiste yatarız. Ama yaşamaya devam ederiz” diye bir umut beslemiş olmaları, böyle bir umuda sarılmış olmaları mümkün mü?
Besbelli ki hayır. Nitekim sığındıkları ve kuşatıldıkları, kaçma fırsatları kalmadığı matbaa binasında ellerini kaldırıp teslim olmayı değil, Kalaşnikoflarını körlemesine ateşleyerek binadan dışarı bir “huruç” hareketine giriştikleri belirtildi. Yani mermilerin üstüne gittiler ve herhalde delik deşik oldular. Öldüler.
Kimdir bu iki adam?
Tamam tamam, biliyoruz. Bu iki adam Cezayir asıllı Fransız yurttaşları. Büyük olasılıkla Fransa’da doğup büyümüşler. Müslümanlar. Köktendinci örgütlere karışmışlıklarına ilişkin sabıka kayıtları var. Yemen El Kaidesi ile bağlantıları olduğunu söylemişler. Eğitimli birer terörist oldukları da besbelli.
Ama yine de soru cevapsız: Kimdir bu iki adam?
Kuşatıldıkları matbaa binasından dışarıya çıkmak üzere kapıyı açtıkları ve teslim olup ölmeme seçeneğinin var olduğu o anda, silahlarını ateşleyerek harekete geçtikleri o kör koşuda Şerif ve Said ya da içlerinden biri ne düşündü, ne duydu?
Soruyu Charlie Hebdo saldırısı ile sınırlamayalım.
Alın 11 Eylül 2001 sabahını. New York’taki ikiz kulelere çarpan uçaklardan birinin komuta levyesini tutan, uçuş ve terör eğitim görmüş Muhammed Atta, pilot kabininin camında hedef kuleyi göründüğü an ve dev bir mermiye dönüşmüş uçak kuleye saplanacağı an ne düşündü, ne duydu?
Alın 6 Ocak akşamı Sultanahmet’teki turizm polisi binasında bedenine sardığı bombanın pimini çekerek bir polis memurunu ve kendini yok eden Çeçen kara dul Diana Ramazova, o kara giysileri giyerken, yola çıkarken, karakol binasına girdiğinde, bombanın pimini avucuna aldığında, o anlardan herhangi birinde ne düşündü, ne duydu?
Devam edeyim mi?
İstanbul’da 2003 Kasım’ında Yahudi sinagoguna, İngiltere başkonsolosluğuna, HSCB binasına bombo yüklü araçlarla çarpıp kendilerini de yok edenler, direksiyonu kırabilecekleri, ölmeyebilecekleri son anlarda ne düşündüler, ne duydular?
Kudüs’te bir pazar yerinde bedenine sarılmış TNT kalıplarının pimini çekip…
Bağdat’ta yükü en küçük sarsıntıda patlayabilecek kamyoneti Şii mahallesindeki düğün evinin duvarına süren Sünni Arap...
M u s u l ’ d a … K e r k ü k ’ t e … Yemen’de…
***
O adamları lanetlemek, onları gözü dönmüş, ideolojik bir körlükle insanlık suçu işleyen bir deli olarak nitelemek ve lanetlemek haklı ama kolay.
Zor olan, “Bu adamlar kimdir” ve “Bu adamlar bu hale nasıl geldi” sorularını yanıtlamak.
Kendinizden pay biçin, çevrenizden pay biçin. Başka insanları, hem de mümkün olduğu kadar çok insanı yok etmek üzere harekete geçip kendinizin de yok olacağı bir eyleme girişir misiniz? Bunu yapmanızı size buyuran birinin çağrısına uyar mısınız?
Ama bu çağrılara uyanlar var.
Onlar da küçücük birer çocuktu besbelli. Ortadoğu’nun ya da Asya’nın ya da Kuzey Afrika’nın yoksul bir köyünde ya da bir Batı Avrupa metropolünün umutsuzluk saçan ve sadece umutsuzluk saçan, betona kesmiş bir varoş mahallesinde anacığının elinden tutup, paytak paytak yürüdüğü günlerde bilinci herhalde böylesine körelmiş, yüreği herhalde böylesine kine boğulmuş değildi ve herhalde gelecekte bilmediği bir anakarada, bir başkentte, mümkün olduğu kadar çok insanı ve… Ve kendini, kendi elleriyle yok edeceği aklına bile gelmemişti.
Peki sonra ne oldu? Bir insan beyni nasıl böylesine bir ideolojik kirlenme ve kanlanma (din de bir ideolojidir. İdeoloji “dünya görüşü, kişinin dünyayı açıklaması” demektir) ile sakatlandı.
El Kaide elebaşısı Usame bin Ladin ya da IŞİD Halifesi Ebubekir el Bağdadi ya da ölüm emirleri veren, 21. yüzyılda hâlâ İslamı yaymak için, küffarı yok etmek için cihat çağrıları yapan şeyhler yerin dibine batsın.
Ama Usame bin Ladin ya da Ebubekir El Bağdadi ya da Şeyh Bilmemkim oğlu Bilmemkim’in buyruğu ile kendini ölüme ve öldürmeye adamış bu insanları bilmek, tanımak zorundayız. “Bu insanlar kimdir” ve “Bu insanlar neden böyledir” sorusuna cevap vermek, cevap bulmak yükümündeyiz…
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması