Ayşe Emel Mesci

Cumhuriyet umuttur

29 Ekim 2018 Pazartesi

Bu yazıyı 28 Ekim tarihinde kaleme alıyorum. Bundan tam 95 yıl önce, 28 Ekim 1923’te Mustafa Kemal, “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” demişti. Samsun’dan başlayan yürüyüş, dört buçuk yıl sonra Mustafa Kemal’in zihnindeki mantıksal sonucuna ulaşıyordu.
Bu yürüyüşün Kurtuluş Savaşı yıllarında da, Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde de belirleyici öğesi hep umut ve gelecek perspektifidir. Milli Mücadele yıllarında Anadolu’nun ortasındaki bozkır kenti Ankara’yı da, zaferden sonra tüm yoksulluk ve yoksunluğuna karşın genç Türkiye Cumhuriyeti’ni de cazibe merkezi haline getiren hep o umudun ışıltısı ve geleceğe yürümek isteğinin, iradesinin yarattığı çekim gücüdür.
Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal” kitabı, bu umudu ve onun yaratıcısı olan lideri çeşitli yönleriyle hissedebilmek için çok önemli bir çalışma. Özdil, Atatürk’ün şu çileli memlekette dahiyane dokunuşlarla açtığı alanları, yıktığı tabuları, kafasındaki Türkiye tasavvurunu, bizi temalar arasında o akıcı üslubuyla dolaştırarak aktarıyor. Anekdotlarla örülmüş anlatıda çok çarpıcı saptamalar da yer alıyor.

Aydınlanmanın odak noktası kadın
“Mustafa Kemal aydınlanmasının odak noktası, kadındı. Medeni Kanun kabul edildi. Resmi nikâh getirildi. Aynı anda birden fazla kadınla evlenme kaldırıldı. Yaş sınırı konuldu, küçük yaşta evlilikler önlendi.”
Seçme seçilme hakkı, eşit eğitim hakkı, meslek edinme hakkı... O günün dünyasında yapılan işin önemini anlamak için bir karşılaştırma: Fransa’da kadınlar seçme ve seçilme hakkına II. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1946’da kavuştular.
Özdil de “Mustafa Kemal” kitabında bu “odak noktası”na hak ettiği yeri vermiş. Mustafa Kemal’in hayatına eş, sevgili, aşk, arkadaş olarak çeşitli zamanlarda girmiş kadınları kısa kısa, ama en çarpıcı yanlarıyla anlatarak bir kadın portreleri galerisi oluşturmuş, deyim yerindeyse.
Ve sayfalar akıp giderken çok çeşitli özelliklerinin yanı sıra kitapla, müzikle, dansla, tiyatro ve sinemayla iç içe yaşayan, onlarsız yapamayan, gramofonunu sürekli yanında taşıtan bir Mustafa Kemal çıkıyor karşımıza. TBMM’yi kurduktan sadece 16 gün sonra Asar-ı Atika (Eski Eserler) Müdürlüğü kurulması talimatını veren, “daha memleketin ne olacağı belli değilken, kültür varlıkları müdürlüğü tarafından ‘envanter’ çalışmasına başlanmasını, ören yerlerinin tespit edilmesini” isteyen bir Mustafa Kemal çıkıyor karşımıza. Çünkü, diyor Özdil, “Memleketi kültür üzerine inşa etmek istiyordu. Kültür yoksa, kültür kökleştirilmezse savaşı kazansak bile ayakta kalabilmenin mümkün olmadığını düşünüyordu.”

Ve tiyatro
Mustafa Kemal “tiyatronun hamisiydi. (...) Tiyatronun insanı insanla anlatma gücüne hayrandı. Tiyatroculara büyük saygı duyardı.” Sonra bunu belgeleyen o güzel anekdot: Darülbedayi ile Ankara’da turnede olan Muhsin Ertuğrul, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından Mustafa Kemal gelmeden perde açmaması konusunda uyarılır. Muhsin Ertuğrul bu, kabul eder mi hiç? Biz dokuzda başlarız, der ama ekler: “Benim bildiğim reisicumhur her şeyi bırakır, tiyatroya zamanında gelir.” Mustafa Kemal üçüncü zile kadar ortada görülmez, ama perde açıldığında Muhsin Ertuğrul göz ucuyla bakar, gelmiş locasında oturmaktadır. Oyundan sonra göz kırpar Muhsin Ertuğrul’a: “Nasıl Muhsin Bey, gene tam zamanında geldim değil mi?”
Böyle bir ülkede yaşamak istemez miydiniz?
Bugün 29 Ekim; Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal”inden edinin ve okuyun mutlaka. Umut dolacak içinize; Atatürk sevgisini bu milletin gönlünden niye silemezler anlayacaksınız bir kez daha, hissedeceksiniz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları