Ayşe Emel Mesci

Hedefte tiyatro sanatı mı var?

17 Kasım 2014 Pazartesi

Ankara’da Devlet Tiyatroları’nın kaç sahnesi kaldı? Yıllar önce Yeni Sahne gitti, sonra İrfan Şahinbaş’ın arazisine yönelik saldırılar başladı, ardından Akün ve Şinasi’nin satıldığı haberleri çıktı. Şimdi de Küçük Tiyatro hedefte…  

Bugün (17 Kasım 2014), İstanbul Şehir Tiyatroları’nın kuruluşunun 100. Yılı Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde kutlanacak. Kurumların kolay yerleşmediği, her nedense yerleşik kurumların korunması için yeterli çabanın harcanmadığı bir ülkede, üstelik tiyatro gibi bir alanda asırlık bir kurum İBŞT.

İBŞT’nin yüzüncü yılı
Önemli bir özelliği daha var Şehir Tiyatrosu’nun: Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarından genç Cumhuriyete ve günümüze dek yaşamış, çağlar arasında bağlantıyı kuran bir kurum olabilmesi. 1914’te İstanbul Şehremini Cemil Topuzlu’nun gayretleri ve André Antoine’ın bilgisi, tecrübesiyle kurulan -o zamanki adıyla- Darülbedayi, Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün tiyatroya ve genelde sanata verdiği büyük önem, dönemin İstanbul valisi ve belediye başkanı Muhittin Üstündağ’ın yakın ilgisi, Muhsin Ertuğrul’un da bilgisi ve tiyatro yapma azmi sayesinde faaliyetini sürdürdü. 1934’te de resmen İstanbul Şehir Tiyatrosu diye anılmaya başlandı.
Birçok tiyatrocu kuşağının yetişmesinde, tiyatro eğitiminin kurumsallaşmasında, gerek İBŞT gerekse Devlet Tiyatroları’ndaki çalışmalarıyla tiyatro sanatının yurt sathına yayılmasında unutulmaz katkıları bulunan değerli hocamız Muhsin Ertuğrul’dan başlayarak, bu yüzyıllık çınarı İstanbul’a ve Türkiye’ye armağan etmiş tüm sanat emekçilerini İBŞT Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu’nun şahsında kutluyorum. Bu kurumdan yetişmiş olmakla her zaman övünen bir tiyatro sanatçısı olarak asırlık çınarımızın önünde saygıyla eğiliyorum.

Küçük Tiyatro davası
Evet, kurumsallaşmanın her zaman bir sorun olageldiği ülkemizde ne yazık ki yerleşik kurumların korunması için de yeterli çaba gösterilmiyor, hatta Devlet Tiyatroları örneğinde yaşananlar, tiyatro sanatını yurt sathına yayma adına çok uzun emekler, yatırımlar ve fedakârlıklar pahasına oluşturulmuş kurumların dağıtılmaya, yok edilmeye çalışıldığı izlenimini uyandırıyor. Üstelik yapılanların Devlet Tiyatroları kapsamını da aştığı, doğrudan tiyatro sanatını hedef aldığı, zararın giderek genelleştiği görülüyor.
Selda Güneysu Cumhuriyet gazetesinde 15 Kasım 2014 tarihinde çıkan haberinde, Ankara’daki Akün ve Şinasi sahnelerinin “gizli ihale” ile satışının ardından şimdi de, Başbakanlık’a bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü aleyhine dava açarak Küçük Tiyatro’yu geri istediğini yazdı. Yine Güneysu’nun haberinde yer verilen dava gerekçesi ise insana “bu kadar da olmaz” dedirtecek cinsten: 1949’dan beri Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün “kiracısı” konumundaki DT “kira bedelinde hiçbir artış” yapmadığı için, “mal sahibi” dava açmış.
Küçük Tiyatro, Devlet Tiyatroları’nın tarihi ile özdeşleşmiştir: Devlet Tiyatroları’nın kuruluş sürecinde Muhsin Ertuğrul’un ikamet ettiği, Genel Müdürlük makamının yanı sıra Küçük Tiyatro ve Oda Tiyatrosu diye bilinen iki sahnenin de yer aldığı bir binadır burası. Bir devlet kurumunun bir diğeri aleyhine “kira bedelini artırmadığı” için dava açmasının çok acı bir ironi olması bir yana, 65 yıllık bir tarihe yönelik bu adımı umursamaz bir hoyratlık olarak algılamamak mümkün mü? Bu adımı görüp de, Darülbedayi’nin 1930’da yaptığı başarılı Ankara turnesinin ardından Muhsin Ertuğrul’a, “Siz benim ta ataşemiliterlik çağımdan beri memleketimizde görmeyi candan özlediğim bir hayali gerçekleştirdiniz. Şimdi ben, Devlet Reisi olarak size soruyorum: Hükümetten ne gibi bir yardım istersiniz?” diyen Gazi Mustafa Kemal’i hatırlamamak, bir kıyaslama yapmamak mümkün mü?
Haberi okuduktan sonra düşündüm: Ankara’da Devlet Tiyatroları’nın kaç sahnesi kaldı? Yıllar önce Yeni Sahne gitti, sonra İrfan Şahinbaş’ın arazisine yönelik saldırılar başladı, ardından Akün ve Şinasi’nin satıldığı haberleri çıktı. Şimdi de Küçük Tiyatro hedefte…
İnsan sormadan edemiyor: Hedefte Devlet Tiyatroları mı var, yoksa tiyatro sanatının kendisi mi? Yol yakınken, bu yanlışlıktan dönüleceğini umuyorum. Devlet kurumları arasındaki bu “davalaşma” süreçleri hem hiç hoş değil, hem de “süreklilik esastır” diyen tüm ilkeleri altüst ediyor.
Cumhuriyet kendisini Osmanlı İmparatorluğu’na göre bir kopuş olarak tarif etti; ama Darülbedayi gibi Osmanlı’dan devralınmış bir kuruma da destek verdi, sürekliliğini sağladı. Bugün İBŞT’nin 100. yılını kutlama olanağını böyle bulduk. Bu tecrübeden ders çıkarmak gerekiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dünya bir sahnedir 1 Nisan 2024
On yıl sonra... 18 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları