Ayşe Emel Mesci

Milli bir edebiyat yaratabilir miyiz?

15 Ekim 2018 Pazartesi

Türkiye’de hem basın hem de edebiyat dünyasında kalem oynatmış, kimi zaman yazar kimi zaman da gazeteci kimlikleriyle öne çıkmış isimler vardır: Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Emin Yalman, Çetin Altan gibiİ Nusret Safa Coşkun da bu isimler arasında kendine özgü bir yere sahiptir ve onu asıl farklı kılan, tiyatro tutkusudur. Tiyatro eleştirileri kaleme almış, Bakırköy ve Eminönü Halkevlerinde tiyatro ve diksiyon dersleri vermiş, evleneceği Nükhet Teyzem ile de Eminönü Halkevi’ndeki tiyatro çalışmaları sırasında tanışmıştır. İsmail Dümbüllü ve ünlü tiyatrocuların Coşkun’un evinin müdavimleri arasında yer alması, Toto ve Mehmet Karaca ile dostluğu, Afife Jale’ye Selahattin Pınar’dan ayrıldıktan sonra son yardım ve dostluk elini uzatanın Nusret Safa Coşkun olması; bütün bunlar onun tiyatro dünyası ile nasıl içli dışlı olduğunu göstermesi bakımından anlamlıdır.
Dergi ve gazetelerde kalmış beş opereti, birkaç radyo piyesi de bulunan Nusret Safa Coşkun’un 1938’de yayımlanmış “Millî Bir Edebiyat Yaratabilir miyiz?” adlı kitabı, Çolpan Kitap tarafından yeniden basıldı. Şaban Özdemir tarafından yayına hazırlanan kitap, Coşkun’un 1936 yılında “Açık Söz” gazetesinde dizi olarak yayımlanmış röportajını içeriyor.

Aydınların düşünce dünyası
Genç gazeteci Nusret Safa’nın (o sırada 21 yaşında) çok geniş bir yazar, şair, edebiyatçı yelpazesiyle gerçekleştirdiği röportaj, hem İkinci Dünya Savaşı’na doğru giden dünyada genç Cumhuriyetin aydın kesiminin düşünce ve ruh hali hakkında fikir vermesi açısından önem taşıyor; hem de Coşkun’un konuştuğu kişilerin yanına nasıl gittiğini anlatan satırlarıyla bir İstanbul panoraması da içeriyor.
Edebiyatımızın önemli isimlerinin Coşkun’un sorularına verdikleri farklı yanıtlar, konunun halledilmiş olmaktan uzak olduğunu, bugünden düne bakılarak yapılan “milliyetçilik” projeksiyonlarının her zaman karşılığı olmadığını göstermeleri açısından oldukça ilginç.
Hüseyin Cahit Yalçın, “Bir milletin hudutları ve eserleri arasında milli edebiyat, gayri milli edebiyat mülahazalarına yer yoktur. Sadece edebiyat aranabilir, sanat düşünülebilir” derken; Necip Fazıl Kısakürek soruyu, “Bence edebiyatı milli ve gayri milli diye ikiye ayırmak sathi bir görüştür. (...) Büyük ve mücerret edebiyatların hepsi ait oldukları milletlere olan nispetleri bakımından milli ve başka milletlere taşmış olmak bakımından da beşeridir” diye yanıtlıyor.

Sınıfsal bakış
Behçet Kemal Çağlar, “Halis Türk müsünüz ve halis şair misiniz? Yazdığınız milli edebiyat olacaktır, milli edebiyat olması mukadderdir” deyip, cumhuriyet öncesi döneme atfen, “Bir Türk aşkında nasıl kıskançtır, ne derece feragatkârdır, bilemiyorduk ki. Bizler ya bir Fransız ya bir Acem gibi sevmeye özeniyorduk” derken; Suat Derviş ise topluma farklı, sınıfsal bir bakış açısından yaklaşıyor: “Ben milli edebiyat denilen bir şey tanımıyorum. Yani bir Rus müellifinin yazmış olduğu orijinal bir eser Rus milli edebiyatı (...) bir Türk müellifinin kendi yaşadığı cemiyetin muadeleleriyle (denklemleriyle, meseleleriyle) uğraşan ve üstelik de sanat kıymeti olan esere de Türk milli edebiyatı diyoruz, öyle mi? Yani milli edebiyat denince ben olsa olsa böyle bir şeydir diye düşünüyorum. Fakat bence bir milletin bütün istediklerini söyleyecek ve milletin her sınıf insanı tarafından benimsenecek bir edebiyat yoktur.”
1930’lar son dönemin önemli tartışma başlıklarından biri. Nusret Safa Coşkun’un bu uzun röportajı, dönemin aydınlarının ağzından o yılların fikir dünyasını yansıtan önemli bir tanıklık oluşturuyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları