Ayşe Emel Mesci

‘Salgınların tek efendisi vardır: Önlem’

13 Temmuz 2020 Pazartesi

İzmir’deyim. 3 Temmuz’da “yeni normal” kapsamında “Kuvayi Milliye” provalarına yeniden başladık. Ben risk grubuyum, oyuncularımın hepsi genç, dolayısıyla önlemleri ciddiyetle, hiç gevşetmeden uygulamamız gerekiyor.

Önlem” kavramı hayatımın o kadar parçası haline geldi ki başlıkta da kendine yer buldu. Bu cümle, 1947’de yayımlanan Veba romanı hiç gündemden düşmeyen ve pandemi günlerinde yeniden çokça hatırlanan yazar ve düşünür Albert Camus’ye ait. Şu sıralarda yeniden okuduğum romanı 1940’ların başında tasarlamaya başlayan Camus, aldığı notlardan birinde böyle demiş: “Salgınların tek efendisi vardır: Önlem.

Veba

Cezayir’in Oran kenti 1940’lı yıllarda, kendi halinde, kaygısız bir yaşam sürerken binlerce farenin sokaklarda, evlerde, meydanlarda ölmelerine tanık olur. Önce izah edilemeyen bir tuhaflık olarak karşılanan ve belediye önlemleriyle atlatılmaya çalışılan bu ölümlerin ardından, veba salgını giderek artan dehşetiyle patlak verir. Roman bu süreci ve salgına karşı verilen mücadeleyi anlatıyor. Başta hiçbir yetkili çok uzun süredir görülmeyen vebanın hortladığına inanmaz, inanmak istemez. Ama sonunda kamuoyuyla açıkça paylaşılan vaka ve ölüm sayılarının hızla artmasının yanı sıra bildiğini söylemekten asla vazgeçmeyen doktorlar sayesinde salgının adı konur. O noktada da devreye gerekli önlemler girer. Bilgi, bilimsel bilgi sayesinde alınan bu önlemler, doktorlara işlerini iyi yapma, salgınla gerektiği gibi savaşma olanağını verir. Gericiliğin saldırmaktan hiç vazgeçmediği bilimsel bilgi, felaket geldiğinde insanlığın kurtarıcısı olur.

Bilginin, aydınlığın, işini iyi yapma sorumluluğunun simgesi olan Doktor Rieux’nün aynı zamanda anlatıcı rolünü de üstlendiği romanda, böyle bir felaket karşısında insanlık durumunun çeşitli çehreleri farklı kişilikler ve olaylar üzerinden mercek altına alınıyor.

Veba salgını, kendi halindeki kente hiç değişmez sandıkları o yaşamın aslında ne kadar çürük temellere dayandığını gösterirken, salgına karşı mücadeleye katılanlar da dayanışma içinde kendi kişisel kaygılarından daha üstün bir amaç için fedakârca uğraşarak ve kolektif davranış biçimleri geliştirerek hayatlarına yeni bir anlam katıyorlar. İnsanlık durumunun ve hastalığın absürdlüğü, bu koşulların yarattığı umursamazlık, değersizlik, toplumsal örgütlenme ve kolektif eylem içinde aşılıyor.

Diğer yanda, ateşli vaazlar veren bir rahip, bu salgının insanların işledikleri günahlar yüzünden Tanrı’nın verdiği bir ceza olduğunu, tek yapılması gerekenin dine yeniden sarılmak olduğunu haykırıp dururken, sonunda bilimin insanlık uğruna verdiği mücadele, kolektif eylemin de cazibesi sayesinde, onu da vebayla savaş saflarına çekiyor.

Veba sadece veba mıdır?

Roman 1947’de yayımlanmış ama Camus bu kitap üzerinde 1940’lı yıllar boyunca çalışmış. O yıllarda başka ne yapmış yazar? Cezayir’den tedavi için gittiği Fransa’da Alman işgali güneye doğru tüm yolları kesince, bir yandan Cezayir’de kalmış eşinden ayrı düşmüş (romandaki Dr. Rieux gibi), diğer yandan da Fransız Direniş Hareketi’ne katılmış.

Yazar, Veba sadece veba mıdır tartışmasına 1955’te Roland Barthes’a yazdığı açık mektupla son noktayı koymuş: “Çeşitli açılardan okunabilmesini istediğim Veba’nın yine de gayet belirgin bir içeriği var: Avrupa’daki direnişin nazizme karşı mücadelesi.”

Kahverengi Veba” diye de adlandırılan nazizm, gericilik, cehalet, karanlık arka planıyla birlikte “Veba” romanını düşünmek, hem insanlığın tepesine çöken felaket hem de Dr. Rieux ve arkadaşlarının bu felakete karşı verdikleri mücadele açısından ilginç çağrışımlar yaratıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları