Bağış Erten

Ne anladık şimdi biz bundan?

13 Temmuz 2016 Çarşamba

Daha ilk soruda kopsun dananın kuyruğu: Doyduk mu, doymadık mı? EURO 2016 bitti diye mutlu muyuz, mutsuz muyuz? Eğer “doyduk ve mutluyuz” diyorsak işimiz yaş. Ben biraz oraya meylediyorum. Birkaç güne pişman olabilirim (çünkü sonuçta her şampiyona teorik olarak güzeldir). Ama şu an iyi hissetmiyorum. 1986 Dünya Kupası’nda 13 yaşındayken bitsin diye tırnaklarımı yediğim o finalden sonraki halimi unutamam. Kupa Maradona’nın elinde. Ben mutluluktan ağlıyorum. Sonra ertesi gün uyanıyorum ve bitmiş! Bu duyguyu bir de üniversite giriş sınavının ertesi günü yaşamıştım. Tarifi imkânsız bir boşluk duygusu. Ama bu sefer böyle bir şeyin sanki yakınından bile geçmedik.

Format tutmadı
Neden böyle oldu peki? En başta; 24 takımlı yeni format olmadı. Oysa ben başta savunucusuydum. Bu sayede Arnavutluk’u, İrlandaları falan seyredeceğiz işte, diyordum. Oysa şunu unutuyoruz. K. İrlanda, Arnavutluk, Galler, İzlanda gibi takımlar 24 takıma çıkmasa da muhtemelen gelebilecekti. Takım sayısını artmasından yararlanan sekiz takımdan altısı İsveç, İrlanda Cumhuriyeti, Türkiye, Ukrayna, Romanya, Rusya gibi takımlardı. Onların turnuvaya bir renk kattığını düşünen var mı? Bir de buna artık herkesin Simeone’nin Atletico’su gibi önde basmayı sevdiği, topu rakibe bıraktığı, defansif kurgunun önem kazandığı oyunu ekleyin. Bu yüzden gereksiz sayıda sıkıcı maç izledik. Şampiyon Portekiz sadece bir maçı 90 dakikada kazanabildi ve play-off aşamasında gol yemedi. Sadece onlar değil. Neredeyse her maçta taraflardan biri koyu defansif kurgudaydı. Şu istatistiğe bakın. En çok olumlu pas yapan iki takım İngiltere ve İsviçre çeyrek final göremedi. Guardian’dan Barney Ronay çıkarmış: En çok pas yapan 10 takımın 8’i (İspanya, Almanya, İsviçre, İngiltere, Belçika, Macaristan, Rusya, Ukrayna) oynadığı 33 maçın 11’ini kazanabilmiş.

Neler öğrendik?
Bir turnuvayı özel, unutulmaz kılan şeyler esin kaynaklarıdır. İzlanda’nın bir futbol kültürü referansı olarak şampiyonaya damga vurduğu kesin. Bir ölçüde Bale’in Galleri’nin de. Bu iki takımın ‘folklorik’ etkileri dışında ne vardı? Misal Bielsa’nın Şili’si gibi taktik açıdan bilinç sıçraması yaratan birileri çıktı mı? Üçlü defansın yeni bir formunu mu gördük? 24 takımın 15’inin 4-2- 3-1 oynadığı bir yerde ne katkı almış olabiliriz ki? Sorulara devam: Ufuk açıcı bir ekip var mıydı? Misal, EURO 2000’in Slovenya’sı gibi. Ya da EURO 2008 Türkiye’si gibi. 2012’nin finalinde o nefis İtalya’yı ezen İspanya tadında bir şey izledik mi? 2014 Kolombiya’sı, Kosta Rika’sı, 2008 Hırvatistan’ı, Rusya’sı… Her soruya olduğu gibi bu soruya da aynı cevapları veriyoruz: Her şeyiyle İzlanda ve beşli defansı ve gerçek lideriyle Galler. Peki, kaç maç izledik ağzımızda bir tat bırakan? Vasatın üzerine çıkan ne vardı? Düşünün, 51 maçın sadece 5’inde ilk golü yiyen takım maçı kazanabilmiş. Bu durumda gerçekten zevk aldığınız maçlar hangisiydi? İtalya-Belçika, Almanya-Fransa, İtalya-İspanya, İzlanda-İngiltere. Bunların hangisi unutulmaz, tarihi bir maçtı? Belki İzlanda-İngiltere!

Rol modeli var mı?
Başka bir yere taşıyalım bahsi. Yeni sorumuz şu olsun: Hangi takım ya da oyuncu potansiyelini aşan bir performans gösterdi? Şampiyon Portekiz ve Ronaldo en iyi örnek. Oynaması gereken futbolu oynayıp mı aldılar kupayı? 2004’te Yunanistan elinden gelenin fazlasını ortaya koymuş, almıştı kupayı. Bu Portekiz öyle mi? İçinde Ronaldo, Nani, Quaresma, Eder, Sanches gibi oyuncular barındıran bir takımın oynayabileceği futbolla mı aldılar kupayı? Yanlış anlaşılmasın, Fernando Santos harika bir takım defansı kurgulamış. Turnuvada iz bırakan belki de iki teknik adamdan biriydi. Fakat Portekiz’den beklediğimiz böyle bir futbol muydu? Peki ya Fransa’dan, Pogba’dan? Almanya’dan, Müller’den? Belçika’dan, Hazard’dan? İngiltere’den, Kane’den? İspanya’dan, Iniesta’dan? Bir Griezmann’la bahar nasıl gelecek? Evet, İtalya nefisti. Conte turnuvanın pırıl pırıl parlayan diğer ismiydi. Ama onlar da belki tarihin en kötü kadrosuyla geldiler ve zekâyla götürdüler (zekâyla geleni de Pelle’yle yitirdiler). O da bir yere kadar olabildi. Ya atmosfer? Tribünler? Kreografi? Ne kadar zayıftı fark etmediniz mi? Sokaklarda polis köpekleri, terör korkusu, Rus ve İngiliz holiganlar… Final maçında Eiffel’in altındaki sahne unutulmaz, değil mi? Gaz bombası eşliğinde bir “fanzone”! Tribünlerde ise bol bol ‘corporate’ seyirciler, parası neyse veririzciler… Ev sahibi takımın en sevdiği tezahürat her maç 3-4 kez söyledikleri milli marşları La Marseillaies. Bir de İzlanda’dan çaldıkları alkış! O İzlanda’ya dua etsin UEFA yetkilileri. Hatta şilt versinler. Onlar olmasaydı bu turnuvadan akılda kalacak belki de hiçbir renk olmayacaktı!
EURO 2016’nın sihri
Evet, EURO 2016 muhtemelen tarihin en kötüsü Avrupa Şampiyonası. Fakat ille de bir tat peşindeysek, bunu çocuklara sormak lazım. 9-10 yaşındaki çocuklara. Hayatında futboldan başka hiçbir şey olmayanlara. Heyecandan ölenlere. Duvarları/defterleri futbolcularla süsleyenlere. O yaşta izlediğiniz her maç unutulmaz geliyor ya. Belki onlar bulur EURO 2016’nın sihrini. Ben 1994 Dünya Kupası’na bayılan bir sürü genç tanıyorum!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları