Barış Doster

Amerikan rüyası ve Amerikan mandası

20 Kasım 2019 Çarşamba

 Amerikan rüyası”, insanın ABD’de çok çalışarak başarılı, zengin ve ünlü olabileceğini savunan düşüncedir. Kitaplara, filmlere, belgesellere konu olmuştur. ABD’ye yönelik küresel ilgi ve hayranlığın, kalabalık göçmen akınının da gerekçelerinden birini oluşturmuştur. Amerikan rüyasına öylesine kapılanlar vardır ki, ABD’yi hiç görmeseler, hayatlarını ABD’de kurmasalar da, bu ülkenin her zaman, her yerde, her koşulda, mutlaka kazanacağına inanırlar. Ve Amerikan rüyasına dalanların bir kısmının, giderek Amerikan mandasını savundukları görülür.

Bunlar Türkiye’nin çıkarlarıyla ABD’nin çıkarlarını bir tutarlar. İki devletin kapasiteleri arasındaki farkı görmezler. ABD’nin emperyalist karakterini dikkate almazlar. Bu yaklaşım, siyasette, diplomaside, orduda, bürokraside, iş dünyasında, akademide etkilidir. Kökleri güçlüdür maalesef. 1919’da Sivas Kongresi’nde bile, ABD hayranlığını abartıp, Amerikan mandasını savunacak kadar savrulanlar çıkmıştır. Hem de ABD Başkanı Woodrow Wilson’un, 1918’de açıkladığı ve adıyla anılan ilkelerde, Türk topraklarına nasıl baktığını dikkate almadan.

Oysa gerçekler aksi yöndedir. Amerikan rüyasına kapılanlar da, dün Amerikan mandasını, bugün ABD’nin öncülük ettiği vekâlet savaşlarını savunanlar da yanılmaktadır. Türkiye ve üç komşusunu (İran, Irak, Suriye) bölerek, bir Kürt devleti kurmak isteyen ABD ile Türkiye’nin çıkarları örtüşmez. Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan Türkiye ile Suriye’yi bölmek isteyen ABD’nin menfaatleri aynı olmaz. Barış Pınarı Harekâtı öncesinde Suriye’de 22 üssü, 2 bin askeri bulunan, harekât başlayınca 16 üssünü boşaltan (bu üsler petrol bölgeleri dışındaydı), harekâta ara verilince 16 üsten 6’sına dönen, ardından da petrol bölgelerinin yakınında 2 üs kuran ABD’yle Türkiye, birlikte hareket edemez.

ABD’nin kendi mecburiyetleri neler?

Küresel silah ticaretindeki payı yüzde 36’yı bulan, savunma bütçesi Türkiye’nin ekonomik büyüklüğü kadar olan ABD, Ortadoğu’da ve dünyada barışçı politikalar izleyemez. 150’den fazla ülkede 800 kadar askeri üssü bulunan; ordusunun yaklaşık beşte biri ülkesi dışında görev yapan; Asya Pasifik bölgesinde askeri yığınağını artıran ABD, büyük askeri harcamalar yapmaya mecburdur. Çünkü siyasi ve iktisadi gücünü korumak, ABD Doları’nın küresel rezerv para birimi olarak dolaşımdaki ağırlığını muhafaza etmek için, dünya ölçeğinde emperyalist politikalar izlemesi gerekir. Bu da 22 trilyon dolar büyüklüğünde bir ekonomi olan ABD için siyasi, iktisadi, askeri, kültürel, endüstriyel, diplomatik boyutlarıyla bütünlüklü, dışsallık yaratan bir siyaset demektir. Aksi halde ABD’nin üretimi de, tüketimi de, ihracatı da, ithalatı da, istihdamı da geriler.  

Kısacası, mevcut şartlar altında özelde Suriye’de, genelde Ortadoğu ve diğer bölgelerde ABD’yle uyumdan bahsetmek, gerçekleri görmemektir. Uluslararası hukuktaki tanımı bir yana, manda yönetiminin, ABD’nin savaşa katılmadığı ülkelerin idaresinde etkili olmak için kullandığı bir yöntem olduğunu bilmeden Sivas Kongresi’nde mandayı savunanlar gibi, yanlış çözümde ısrar etmektir.

Tarihin akışının yanlış yerinde saf tutanların, doğru hedeflere ulaşamadığı ise tarihi bir gerçektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları